31 Aralık 2014 Çarşamba

Eğer tüm çerezler yendiyse, tüm güzel yemekler ve alkoller tükendiyse,
merhaba dostlar.
koca yıl bitti hee. bir önceki senenin getirdiklerinden daha çok şey götürdü bu yıl. farklı bir sene oldu, geçen yılbaşına gidiyor aklım, şık bir elbise, şık bir çift, müzik, her şey çok mu çok güzeldi. hayallerim bir noktaya kadar gerçek olmuştu. bozulması çok da zaman almamıştı. müthiş başlamış ve ziyan olmuş bir geceydi.
unutamıyor insan.
öyle pek hayal edildiği gibi olmayan bu yılda bol değişimli zamanlar oldu,
ilk defa sevgiliyle yılbaşı kutlamıştık büyük umutlarla.

olsun ama bana birçok şey öğretti. ben daha çok varım şu anda. eskisi gibi olmayacak şeyler  var ve insanlarla barışmaya karar verdim, bir de kimilerini komple çıkarmaya hayatımdan.
şu an ilk defa yalnızım bir yılbaşı gecesi.  çok salak bir mutluluk var içimde bir iki gündür. o sebeple çok keyifli geçirdim günümü. bu sene nasıl geçmiş olursa olsun, 2015'e dair umutlarım var. sanki yepyeni başlangıçları sağlam temellerle çok güzel noktalara ulaştıracağımız insanlar olacak hayatımızda ve hiç olmadığımız kadar heyecanla yeni ve özel şeyler yaşayacağız. çok güzel olacak kısacası :)

29 Aralık 2014 Pazartesi

Yeni yıldan beklentilerim:
Sağlık herkese, kansere çözüm
mutluluk, bol kahkaha
İnsanları mutlu etmek, eğlenceli olmak
Ailenin birlikte sevinmesi
Lotr üçlemesi kitabı
Kindle
Yazın amerikaya gitmek, çok  para kazanmak ve çok gezmek
Kışın interrail planımı gerçekleştirmek
2015te avrupada bir dönem okumak
Maddi kaygı ve endiselerden kurtulmak
Sevenlerin kavuşması
Taekwondoda kırmızı kuşak almak.
Gelecekte sağlam temelli arkadaşlık ve iş iliskilerimin olması.
Sıfır beklentiyle mutlu olmak.
Sarcasm öğretmek.
Muck. Sevgiler noel anne.


Hehey ulan ne güzel bi gün oldu bi gün.
30ocakta mersine gideceğim 2günlüğüne. Üniversitede bir çalıştay var ve kalacak yer sıkıntım yok. Oradan da yakınlardaki başka sehirlere mesela hatay ya da adanaya gecmeye karar verdim.
Bir de hazırlıktan bir hocamla karşılaştık ve daha önce işte ben birinci sınıftayken falan karşılaştığımızda bana bahsettiği bir ozel eğitim kurumunda çalışmakla ilgili şeyler sordu, ilgilenebilecegim eğitimlerden bahsetti, güzel işe yarar şeyler söyledi falan.
Şimdi de yine bir grup odeviyle beraberiz ve bitmek üzere bir zafer var elimizde. Hadi bakalım:)

28 Aralık 2014 Pazar

o kadar yoksun ki, yokluğunun verdiği yalnızlık yine her şeyi anlamsız kılıyor. ve senin kim olduğunu bilmiyorum. bazen içiyorum yokluğuna, yine seni hatırlarcasına, kim olduğunu bulurcasına içiyorum. sonra kontrol edemediğim düşünceler sen yalnızsın diyor, işe yaramazsın ve kimse seni sevmiyor. çalan şarkıya da ağlayabilirsin. ilişkisellik hayatını ele geçirmiş, hala karakterini oturtamamışsın ve önünü göremediğin zamanlar. hayallerinin başkalarının paralarıyla sınandığı, yol dolu hayaller.sanırım küçüklükten kalan, bence doğuştan gelen inadım, kararlılığım, duygularımla çelişen istikrarım beni biraz obsesif yaptı. kompülsif kısmında genelde isteklerim olmadığı için sızlanıyorum. düzelmiyor yani.
gece düştü. lanet gecelerde,bu soğuk gecelerde neredesin ha? yanımda değilsin nerdesin? bok var da sen yoksun. ben gideceğim hep. sen de bul beni yalnız bırakma. o kadar çok yalnızlığa dayanamayabilirim. hem insan kimi özlediğini bilmeden özlem duyabilir mi?
öyle kendini bilmez bu dünya.
yanlış yerlerde olduğumu biliyorum. bir şeylerin eksik olduğunu da.
git kadın demek, gidersen biter ilişki demek. bilmiyorum aslında. adaletsizlik şöyle ki insanlar benim onlara acımasız olduğumdan çok çok daha fazlası kadar acımasız davranıyor. sevgi çok başka bir yerde kalıyor. yalnız kaldıysan kalkıp pencereden bir bak, güneş açmış mı? dön bak dünyaya. herkes gittiyse sakince dön bak arkana, dostun kalmış mı?. bir kış kadar savunmasız. valla ne bileyim. asla vazgeçme. bir gün vazgeçemeyecek şeylerim olmadığında, aslında şimdiki gibi, özgür olacağım. özgür kalacağım. belki farklı olacak şimdikinden. bu günleri hatırlayıp güleceğim.

25 Aralık 2014 Perşembe

bu blog bir süre sonra kendini imha edecek. belirsiz bir süre ama olsun. kapatmayacağım ama yazmayabilirim.

hayatımda birtakım değişiklikler oldu. iyi şeyler ve kötü şeyler.

yine de kurtulamadığım tekdüze düşünceler, sevgisizlik, sinir sonrası nefret hali sebebiyle değiştiremediğim gitme isteği ve sorunları kaçarak çözmekten  artık kaçacak delik de olmaması vesilesiyle, bir de yazın Amerika'ya gidecek oluşumun da etkisiyle artık bu platformla bir süre vedalaşacağım. geri döner miyim emin de değilim ama belli de olmaz, söz vermiyorum.

kendinize iyi bakın. ben çok güzelimden ötesine bakın ama, gözlerinizin içine bakıp 'ben iyi şeyler yaptım' doğru olanı yapıyorum diyebilin kendinize!

rüyalarla yaşıyorum!

elinden geliyorsa azcık sevsene beni,
içinden geliyorsa tutup öpsene beni.

24 Aralık 2014 Çarşamba

Gecen todapin toplantısında sadece 4kişiydik dostlar. Beni çok tatmin eden sohbetler dönüyor böyle ortamlarda. Psikolojiye dair, farklı yaklaşımları olan ve alanda çalışan insanlarla aynı masaya oturmak keyif verici gerçekten. Sanırım kendimi bu şekilde var edebiliyorum, beni bilen insanlar, dinleyen, fikirlerime önem veren insanlar ve gelecekte yapacak olduğum işin bir yansımasını gördüğüm bir ortamda ben de buradayım, sizinle olacağım demek kendini ifade etmenin en güzeli! Keza tıp fakültesinde de beni tanıyan psikologlar var artık, bunlar hep güzel haberler benim açımdan. Yaklaşımları öğreniyorum, iletişimi bir de. Kendimi de çözümlüyorum. Şahane oluyor.

Eksik kalan ne varsa
Tamamliyorum.
 hayatımda olamayanlara / kalamayanlara...

Ezginin günlüğü nden gelsin, eksik bir şey mi var..

20 Aralık 2014 Cumartesi

http://www.ted.com/talks/helen_fisher_tells_us_why_we_love_cheat#t-1182824

bu ablamız neler diyor a dostlar. benim arayışımı anlatıyor. tek eşli, uzun süreli hayat düşüncemi. özgürdü lan o tek eş. bence bu düşmanca tavırlar sona erip tarafların birbirini affetmesi gerekiyor ya neyse. hayat bizim tercihlerimizden başkalarını koyuyor önümüze. aman ya sokayım böyle hayata. neyse ne artık. allaam sen beni saplantılı ol diye mi yarattın

adet dönemim geçince dünyadan nefret etmekten vazgeçtim, o sinir harbi yaklaşık 10 gün falan sürdü. sonra pamuk oldum yine, sakin tatlı bir insanım. daha makul düşünüyorum falan. düşünsenize hayatımın 3te 1i sinirli ve gergin geçiyor sanki. korkunç baya. çok farklı şeyler var küçük dünyamda hesaplaşılması gereken. sevgi bir ihtiyaç hala benim için, korkularım var geçmeyen, yapmak zorundayım diye düşündüklerim. izlediğim çok güzel filmler var. adayla eylülü çok özledim. doğum günümde falan antalyaya dönmüş olurum, 1 aya giderim yanlarına.

zihnimde çok şey oluyor ama onları bile sıralayıp yazzamayacak kadar dikkatim dağılıyor şu ara. ayaklarımın da ısınması lazım.
off

17 Aralık 2014 Çarşamba

hayır da bu rüyalar niye böyle ki?
bir arabanın içinde olduğumu görmüştüm daha önce, şoför koltuğu da sol arkadaydı. o garip karmaşıklığı bugün de gördüm ama uyuz oldum kendime. bilinçdışıma da sinir oldum.
ruyamda özgürün eski kız arkadaşını niye görürüm ki? düşünsene o insanlar benim kim olduğumdan habersiz ama sanki onlar benim için önem teşkil ediyormuşcasına benim günümde bir zaman kaplayabiliyorlar. hep özgürün gerizekalılığı. günlerdir uyumada zaten sorun yaşıyorum, rüyalarımı da hatırlamıyorum ama niyeyse bu??!

16 Aralık 2014 Salı

her şey aynı koşullarda bambaşka olabilirdi. defresiflikten nefret ediyorum. kendimden de nefret ediyorum
kendi kendime düşman gibiyim.
olmuyor bir türlü.
ne kendimi affediyorum ve suçlamaktan vazgeçiyorum, ne de seni
ya da başkalarını.
eskisi kadar ağlamıyorum
ama o kadar aklımdasın ki
birini kaybetmek bu kadar zor olmamalıydı
depresyonun pms hali. depresyonun uyku kaçıran hali
Aslında en kötüsü ki bence kötü, olabilir dediğin, olacağını bildiğin bir şey olduğunda haddinden fazla üzülmek. Buradaki had kimin bilemiyorum, yani kişinin kaldirabilecegi yükün haddi mi yoksa gerekenin fazlasının haddi mi neyse. Sonuçta kehanetler kendini gerçekleştirir. Bazen mutlu olduğumuzu kehanet ederiz, bazen her şeyin boka sarıp yalnız kalacagimizi ongoruruz.

Sonuç: bilgi, sonuçların bilgisi bizi mutlu etmez. Bazen baliklar ölür, bazen insanlar ayrılır.

Sonuç yalnızlık baki kalır.

Ustelik yılbaşında o tatlı beyaz şaraptan 2şişe alıp tek başıma sarhoş olacağım kimse mani olmazsa.

14 Aralık 2014 Pazar

Hayaller, planlar, zaman, imkan, çalışma, başarı, tutarlılık falan filan. Benim gezesim var, alayim video kamerami böyle taylanda falan gideyim, ne biliyim güney koreye gideyim, efendime soyliyim arjantinde tango ogreneyim, iste bi köşem olsun devil wears prada tarzında bir dergide, ama psikoloji dergisi olsun falan. Sonra çok eğlenceli insanlar olsun çevremde, eğlenceli derken sebek degil ama, pozitif böyle, pek kendimi anlatmiyorum su an :D bi de benim müzik kulağım bok gibi, üstelik görsel sanatlar konusunda da büyük bi beceriksizlik hakim. Müzik meselesinde bir devrim olsa, yan flüt çalmayı ogrensem mesela.. Sonra insanlarla röportajlar yapsam gündelik hayata dair. Bi de iyileştirici olsam, asıl terapi sanmıyorum ki ilacla olsun, insanın ilacinin kendi olduğu, kendiyle barışık olması gerektiğini anlatabilsem insanlara.
Gündelik dertlerimden de kurtulsam, para problemleridir cilt lekeleridir, saçmasapan şeyler benden uzak olsa hep. Amaaaan hee, bunlar da beni bekliyo bu tembellik ve embesillikle
Oldu cnm kıps.
Ins cnm ya hattta
Hatıralar peşimi bırakmıyor cidden. Hep görsem nolurdu onu kestiremiyorum bile şu an. Dicleyle, arkadaşlarıyla takıldık bugün. Inciraltina guzel bir mekan var gittiğimiz oraya gidelim dediler, biz tavla oynamistik orda. Oysa oranın devamı da varmış, düşünsenize biz oranın küçük bir parçasını görmüştük ve beğenmemiştik, meğer o kadardan ibaret edilmiş. Puzzlein bir parçasına bakıp bütün resmi görmeden degerlendirmeye kalkmak eksik bırakıyor. Biz de bakamadik, ne biliyim. İnsan tipleri, ilişki tipleri, mizaclar falan hayatın cesitlilikleri, bazen çirkinlikleri. Guvensiz ve bağımlı kişilik. Olmadı yani bir devamlılık, böyleyim ben. Geliyo aklıma yazıyorum..  Bi beklentim yok, bunları anlatabilecegim insanlar yok. Bunlardan kurtulmanın yolunu da bulamadım henüz. Deniyorum, en azından bir kısmını bastirmayip yazıyorum buraya, yani aslında havaya

13 Aralık 2014 Cumartesi

böyle tek olduğum sabahlar durgun oluşunun yanı sıra, çok şey hatırlatıyor.
ulan ben süzme peynir alırken bile özgürü hatırlıyom ya napiyim.
aklıma geliyo. kafamı meşgul edemediğim, çağrışım yapabilecek her şeyde aklıma geliyo.

düşünmeden yaptığımız onca şey hep bir yerlere iz bırakmış, nesnelere ve onca mekana. aşk mıydı? oyundu, savaştı. yaraladı herkesi. duygularımızı aldı götürdü, sonra kötü sözler söylendi ve bitti. aslında circle'ı tamamladık, bir çember çizdik ve başladığımız hiçliğe geri döndük. hiçiz şimdi, yokuz, biz diye bir şey yok mesela. benim neden canım yanıyor hala bunları düşünürken?
sonra düşünüyorum ki o beni üzdü, o da üzüldü benim yüzümden, gerçi ben küçük bir parçaydım onun hayatında, boşver beni mühim değilim, bu onun hikayesi. şimdi mutludur sanıyorum ki, yanında olan, sorun çıkaran insanlarla birlikte.

öyle hatalar dolu hatıralar var. birini hayatınızın ne kadar merkezinde yaşatırsanız, varken ya da yokken de siz olamıyorsunuz, biraz ayrılık oluyor bayaa da hüzün

zalim dünya!

11 Aralık 2014 Perşembe

son 1 hafta

içinde kaybolup kendimi düşünmediğim, bir süre rahatlamış hissettiğim bir yoğunluğun içerisindeyim. gezip, keyifli sohbetler, güzel yemekler yiyorum, psikoloji camiasından insanlarla keyifli sohbetler ediyorum. nihayet kendimi ifade edebiliyorum.

eskişehir-ankara-konya'da 4gün geçirdim, google map'in hesabına göre 1500 km yol gittim, son derece keyifli ve lezzetlibir yolculuk oldu elbet, totalde 200 liramla :D ve perşembe cuma ekmeye niyetlendiğim derslerin birine hoca gelmemiş sabahın 9 buçuğunda, diğerini de işlememişler.

eskişehirde artık gezecek yer kalmamış, google a eskişehirde yapılacaklar yazınca çıkan her şeyi yapmışız meğersem. bu 4. gidişimdi, artık keyif zamanı, canlı müzik, çerez, miss gibi filmler.
fellas'ın burgeri güzel baya, bir de tavuklu güzel şeyler de yedim, hatırlamıyom oranın adını :D benim ozancana 10. sınıfta dershanede yaptığımız bir çekilişte aldığım kocaman bir kupa vardı, hala kullanıyor, dedi ki bunu artık kullanmicam, yıpranmaya başladı. eyvallah gözüm.
ozancan ve sevgilisiyle takıldık biraz kurtcaya nispet yaptık falan sonra gitme vakti geldi

cumartesi sabah da hızlı trenle ankara'ya geçiyorum. berna karşılıyor beni, nasıl özlemişiz, bilmediğimi umduğu bir yere götürüyor, bilmiyormuşum :D Papazın bağı adında ağaçlıklı ve ağaçların sararmış yapraklarını döktüğü, sıcak ve sevimli bir butik kafe, artık büyüyoruz, konuşmalarımız da içeriği de olgunlaşmış ve bunu fark edebiliyoruz, arkadaşlıklar güzel. orası eskiden buzbağ şaraplarının yapıldığı yermiş diclenin babasından aldığım bilgiye göre, orada bir süre vakit geçirdikten sonra acıkıp yıldız aspava restaurant zincirine gidiyoruz. aman allahım o mezeler.......... hakketen çok iyiydi yalnız. sonra da kaybola kaybola yürüye yürüye nerelerden geçtiğimizi bilmediğim yollardan geçtik, sonra da bernanın sevgilisiyle buluştuk, biraz da onlarla vakit geçirdikten sonra kalacak yerim de olmadığından haliyle tren istasyonuna bıraktılar beni, yine hızlı trenle istikamet konya!! :D

akşam10buçuk gibi konya'ya indim, dicle ve babası karşıladı beni, babası psikiyatrist, enerjisi müthiş yüksek bir adam, eve geldik oturduk, sohbet ettik biraz, konyanın tek clubına gitmek gibi bir fikir varken vazgeçip güne güzel başlayalım dedik, diclenin annesi de çok tatlı bir kadın, el işlerine düşkünlüğü ve çalışmaları müthişşş, evin her tarafı ahşap boyamaları, kendi yaptığı süsler ve diğer dekorasyonda kulanılan hediyeliklerle süslü ve zevkle döşenmiş, bir de çok fazla çiçekleri var, annemle tanışmaları lazım acilen :) sonra uyuduk, sabah sille'ye kahvaltıya gittik, sille çok eski bir yerleşim yeri ve bir rum kötü, o kadar çok mezar taşı var ki, aslında o kadar ölmüş insan yokmuş ama atalarının hatrına, burası bizim yerleşim yerimiz demek için öyle yapıyorlarmış, bir de kilisesi var, onarılmış ancak öyle parlak renklerle boyamışlar ki sahte olduğu çok belli. orada kilden çanak çömlek yapan ustalar izledik, elle şekil verirken müthiş şeyler yapıyorlardı, bir de mum dükkanları vardı, şekil şekil boy boy kokulu mumlar. sonra da mevlana çağırdı bizi, mevlana müzesini gezdik. konyada bizim sınıftaki erasmuslularla karşılaştık, dünya çok küçük dedim, sonra da tirit yedik. tirit de tirit yaaaani. meşhur tiritçiye girebilmek için insanlar sırada bekliyor, biz de bi 10 dakika bekledik galiba, konyadaki esnaf da çılgın, mesela et bitince yenisini takmıyor, dükkanı kapatıp evine gidiyor. sonra biraz daha dolaşıp yorulup eve döndük, televizzyon izledik takıldık ettik bir de acıkmadan etli ekmek yedik, öküz gibi yedik ama nasıl güzel nasıl güzel :D
sonra da 11 otobüsüyle izmire yolculuk başladı dicleyle birlikte, tabi biz izmirde eylülde görüşmüştük ancak, sonra bir türlü bulaşamadık ki konyada buluştuk resmen, konya sevenleri kavuşturur!! yolda da son dedikoduları yapıp uyuduk artık sabah da ayrıldıkk

vee pazartesi başladı yani bu hafta, aman yarabbi o nasıl bir gün oldu, sabah geldikten sonra 2 saat uyuyup duş alıp çıktım, alsancakta bir işim vardı gittim sonra da derse geçtim 1de, ikinci dersim 5te bitti, hala sağlam hala ayaktaydım. sonra taekwondo dersime gittim, ordan da tekrar alsancaka TODAP toplantısına gittim, bu toplantıda da yeni psikologlar ve öğrenciler vardı, nefis bir tartışma ve paylaşım ortamı. artık 2 haftada bir toplanılacak. dönünce de pınarın yanına uğradım, sonra da öldüm :D
salı sabah uyanamadım haliyle derse de gitmedim. öğleden sonra da psikiyatr ismail abinin ricası üzerine tıp fakültesine gidip psikolog Ayşe hanımla birlikte bir tez çalışmasına yardım ediyoruz, şizofren hastalarına hafıza, dikkat ölçümü yapıyoruz bir nevi. ilk gün olduğundan ayşe hanım bana nasıl yapılacağını gösterdi yazın hem hastanede hem trsm de bulunmam çok faydalı olmuş çünkü hastayla karşı karşıya gelmekte sorun yaşamadım ve daha önce test yaptığım için de gayet rahat yapabildim, sonra tuğbanın yanına gittim çünkü ödevle alakalı sinirliydi belli ki, evinde oturduk biraz, pınar saçlarımı kestirdim diyince onunla görüştük, bi şeyler yedik, büyükparktaki öğrenci merkezinde birkaç arkadaşımla karşılaştık falan, otururken kalktı sigara içcekmiş. öküz. kemoterapi gören benim sanki. neyse bi sinirlendim, kalktık gittik, ödev vardı yarına, onu bile yapamadım, o gün de öyle bitti..
çarşamba sabahtan endüstri ve örgüt psikolojisi ödevi için bir türlü şirket bulamayıp en son tuğbanın babasının arkadaşının sasalıdaki havatek makine sanayisi şirketine gittik sabah 8de yola çıkıp, sasalıya gittik, en sonunda ödevimizi yapabilcez, insan kaynakları departmanının yardımıyla, insan kaynakları daha çok iş alım ve verim artırma işleriyle uğraşıyor, sanıyorum ki ben klinikte olmayı, hasta görmeye daha sıcak bakıyorum. ordan dönünce de psikiyatriye gittim yine, bu sefer ben yaptım testi, yaklaşık 40 dakika sürüyor, ve fena da olmadı, sonra görüşmeye gelen birkaç hasta oldu, bir tanesine TAT yaptı, sen de kal öğrenirsin falan deyince nasıl mutlu oldum, izledim, dinledim heyecanla. sonra da bitti orada işim, foruma gidip bir çizme aldım kendime,topuklu, bağcıklı falan, ne zamandır istiyordum, biraz alışveriş yapıp mutlu oldum, kursa gittim, gene müsabakada bileğimi incittim, zaten gönülsüzdüm :D kurstan çıkmadan önce de tuğbayla konuştuk, simge o ben 3ümüz yer fıstığına gittik, ne keyifli bi akşam oldu, zaten pms im sinirliyim, 2biraya, fıstığa, turşuya sinir mi kalırmış, öyle de 11 oldu eve döndük, ben pert tabi artık.
vee bugün perşembe, sabahtan derse, ordan psikiyatriye, ordan da fransız kültür merkezine, insan hakları vakfinin belgesel film gösterimine. içerideki filmin bitmesini beklerken, kantinde tost yiyordum, hafif yaşlıca bir adam da yanımda oturuyor, gülümsedi, filme neden girmediğimi sordu falan, geç kalınca almadılar didim, işlerini yapıyolar demek ki didi, meğer o da vakfın kurucu ortaklarındanmış, todaptaki baran beyden bahsettimi onu da tanıyormuş, bu çalışmayı iletişim fakültesinde benim genelde tüm çalışmalarını izlediğim bir hoca var hilmimaktav adında, çok da hoş bir adam, onunla birlikte organize ettiklerinden bahsetti, psikoloji okuduğumu da duyunca, ileride çalışabileceğim bir yer de olduğundan vakfa ziyarete gelebileceğimi söyledi. sonra filmleri izledim, en son çıkarken dışardaki kapıda hilmi hocayı gördüm, önce o selam verdi, hocam dedim ben ege psikoloji 3. sınıftayım,iste bütün çalışmalarınıza katılmaya çalışıyorum falan, beni tanıyormuş yani daha önce görmüş, işte sizin de katkı sağlamanızı istiyorum falan dedi, en azından katılımcı da olsa falan, hoş bir sohbet oldu,

9 Aralık 2014 Salı

Birileri bloguma giriyor, kaç kişinin görüntüledigini görebiliyorum ama kim olduklarını bilmiyorum, mesela bugün 10(on)kez görüntülenmis. 40olduğu zamanlar gördüm. Ayıptır yahu bi selam verin, yorum yazın adsız da olsa, mail ativerin

6 Aralık 2014 Cumartesi

Ben kaç dolunay gördüm senin yanında
Kaç kez dönüştum kurda
Nice huzurlu anlarım oldu
Şimdi yollardayim sensiz
Yollardayim yazinca Kollarindayim çıkıyor klavyede
Kollarında olmak vardı
Yalnızlığı seçtim.

Yollar var ordan oraya giden. Yol bizi nereye götürürse dedik, şimdi ankaradan konyaya giden trendeyim.
Hayatın kendisi bazen bizi arzu ettiğimiz şeylere dogru götürüyor. Tüm kontrolün bizde olduğuna inanmıyorum

30 Kasım 2014 Pazar

Özgür gibisin yol yol
Ama özgür değilsin ki sen.     Fhd


Neyse dostlar yol var gene bana, eskisehire gidiyorum. Ordan ankaraya.. yol bizi nereye götürürse.
www.afilifilintalar.com/degistim-ben-sevgilim

biraz analoji yapacak ve geriye gidecek olursak özgürle eylülde tam da böyle oldu be blog. çok üzülüyom cidden birbirimizi hırpaladığımıza, 1ay olmadı daha, hala aklıma geldikçe gözümden yaşlar akıyor. böyle yazılar karşıma çıkıyor sonra. aklımda kalanlar, zihnimde yankılananlar, her şey sanki çok yeni olmuş gibi taze. insanlar değişmez, biz de düzelmeyiz demiştim. sonra da yine de devam etmiştik, aslında en son mahvetme evresine geçmiştik. nice yıprandık. değişik olcak bu sefer diye gelip, en çok kendini seven adamlar. bencillik işte. hep engel oldu bize, zor geldik birbirimize. mutsuz insanlar biraraya geldiklerinde olanlar oldu bize de. sonuç hüsran, kalpler kırık.
Gerçi yüksek moraliyle gitsin dilarayla flört etsin öküz çocuk.
Böyle düşünmeden bir yerlere varabilsem keşke.. bir şeyleri unutamamak çok zor.
Bu zorluğa ekledigimiz şeyler de var. Biz birbirimizi de kaybettik aynı zamanda. Dostça bitmedi, çünkü beceremedik. Ve degismedik, sadece yavaş yavaş koptuk, tam da öngörüldüğü gibi. Tam da kendini gerçekleştiren kehanet gibi. Uzağız artık, bağımsız mutsuzlar.
Affetmenin erdeminden uzakta 2 insan, asla bir araya gelemeyecek kalpler...


29 Kasım 2014 Cumartesi

Resmen bekleyemedim yazmak için, uzun zamandir gecen en keyifli gunlerden biriydi bugün. Vizelerin bitişi ve kendime geliş ve uzun zamandir kendimi uzak tuttuğum şeylere biraz daha yakın olmak.. önce izmir üniversitesinde bir seminere gittim, otekilestirme ile ilgili, ordan çıkıp da alsancaka geldim todap yani toplumsal dayanışma için psikologlar isimli topluluğun, tanışma toplantısına. Son 6 saattir falan oradaydım. Herkes psikolog ya da psikokoji öğrencisi idi gelenlerden. Alanda çalışan psikologlar, bogazicinden hacettepeden egeden mezun birsürü insan, todapın çalışmalarına dair ve izmir ayağı ile neler yapabiliriz adına bir toplantı yapıldı. Toplantı bittiğinde de isteyenlerle oturmaya devam edicez dediler, birkaç insan gitti sadece ve konuşmaya devam ettik. Gerçekten çok güzel oldu benim için.
Herkes bir yerden tutunmuş hayata. Öğretmen olan da var özel eğitimde çalışan ve mutsuz olan da, doktorasını yapmakta olup araştırma görevlisi olan da.
Birçok kişiyle sohbet etme fırsatı da buldum, ne derdin olursa ara, istersen ablan istersen arkadaşın olurum diyenle konuşma fırsatı da..
az kalsın gitmeyecektim, iyi ki gitmisim
Umarım devam edecek toplantılar verimli olur, güzel şeyler başarırız birlikte

26 Kasım 2014 Çarşamba

Gerçekten sevdiğin insanlara olan sinirin nolursa olsun geçermiş.
Gerçek diye bi şey yok bence. Sevmek de yalan
Feminizm de yalan söylüyor ve erkekler boktan.
Kadınların sebep olduğunu iddia ettikleri problemlerin hepsini onlar başlatıyor. Ademi havva ayartmadi, ama mutluluk kesinlikte cennetten çıkamadı. İçimdeki bu sıkıntıyı, bu huzursuzluğu başka sekilde açıklayamacağız

Gitmem lazım, uzaklara
Uzaklar beni bekliyordu


Yazmayacaktım artık buraya
Yazmasam deli olacaktım
Yapamadım
Hiçbir şey yapamadım
Iyi olacak, iyi gelecek hiçbir şey gelmedi elimden
Çember hep başladığım yerde.

25 Kasım 2014 Salı

"Bir tür kavuşmadır hatırlayış.
 Unutuş, bir tür özgürlük.
Bok var zaten aynı şeyleri dönüp dönüp yaşatacak. 

18 Kasım 2014 Salı

Hava daha guzelken nereden çıkıyorsa bu depresiflik.
Neden zorsa birlikte olup da mutlu olmak

Ozlemekten başkası mümkün değilse,
Sevip de uzuyorsan, üzülüyor san
Bile bile acı cekiyorsun demek.
Iyi olmak, sevmekle gelirse ve sen hüzünlü bir şekilde sacmaliyorsan
Hem sevil hem üzül.
Geçer bunlar da geçecek diye düşün.
Çok saçma bee
Özledim çokça


17 Kasım 2014 Pazartesi

Sıkışıp kalmak nedir bilir misin abidin ?
Bilmezsin tabi.
Herkes haklı şu hayatta ama kendime bu kadar haksızlık etmeme değer miydi şöyle bir odaya sıkışmak?? Düşüncelerim de duygularım da tekrar edip duruyor. Başladığım yere geri dönüyorum. Blog bile tekrarlarla dolu.. farklı olsaydı keşke her şey. Burda olmasaydım, aptalca şeylere sinirlenmeseydim. Şu odada 1senemi daha heba etmeseydim
böyle gerçekler olduğunu düşünürken/bilirken insanlarla mutluluk çok uzak görünüyor.
nerede sevgi dolu sarılmalar? nerede birlikte uyandığınız güzel bir sabahın mahmurluğu?
ve nerede o güzel sözler?
anca özlerim artık.
elinden bi şey gelmez, yapacak bir şeyin yoktur.
psikoloğun da anlayacağı yok ama insan anlatıyor işte.
benim problem çözüm şeklime daha doğrusu çözemeyişimi konuşuyoruz.
yaklaşık 2 sene önce yine bir psikolog maceram olmuştu, aynı psikologla. ve geç kaldığı için ben orayı terk edip geri dönmemiştim. onun geç kalması bir problemdi ve ben bunu orayı terk ederek çözebilmiştim.
(eğer köpekten korkuyorsan, yanına gitmezsin olur biter)
o an hayal kırıklığına uğramıştım, mutsuz ve sinirliydim.
olaylara ağlayarak tepki veriyordum, derdimi anlatamıyordum. anlatmaya kalktığımda da anlaşılmamak beni daha da üzüyordu.
niye öyle yaptığımı bilmediğim onlarca defa bir şeylerden kaçarak problemleri ortadan kaldırabileceğimi sandım. derdimi anlatmayarak derdim olmayacağını sandım.
sonra iyice agresifleştim. kapıları çarpıp giden bir maskem ön plana geçti. anlaşılmadığımdan artık anlamalarına gerek de kalmasın diye insanlardan uzaklaşmaya başladım. beklenti düşürüp yaşamaya devam etmeyi deniyorum. insanlar uzak hala.
özgürle ayrıldığımız gün de benzer şeyler oldu. ben sinirlendim çünkü haksız meselelerden üstüme geldi, derdimi gene anlatamadım, gene kırıldım ve patladım. her şey benim savunma mekanizmamla (kaçış) ilişik duruyor. tepkisiz kalarak hiçbir şeyin çözülmeyeceğinin, hayatta bir ilerleme kaydedemeyeceğimi bilirken bazı şeyler zor oluyo cidden. ben de psikoloğa anlatıyom.

16 Kasım 2014 Pazar

yaa niye böyle şeyler çekiyolarsa


http://www.morjee.tv/index.php?git=galeri&goster=565

interstellar

dün gece hayattan tek beklentim sabah 11 seansında interstellar ı izlemekti. sabah gittim tek başıma ve 2 saat 49 dakika ekrandan ayrılmadı gözüm. mükemmel bir bilim kurgu.
bu da orda okudukları şiirin tamamı
Gitme o güzel geceye kibarlıkla
İhtiyarlık yanmalı ve söylenmeli gün kapandığında;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.

Akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlığa gömüleceklerini sonunda,
Sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
Gitmezler o güzel geceye kibarlıkla.

İyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, öylesine ateşli bağırarak.
Faydasız işleri, yeşil bir koyda dans ediyor olabilir ama onlar da,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.

Güneşi uçarken yakalamış olan vahşi insanlar,
Ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını onun yolunda,
Gitmezler o güzel geceye kibarlıkla.

Kör gözlerin gök taşı gibi alevlenip ve şenlenmesini
Kör eden bir görme gücüyle gören ağır hasta adamlar da
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.

Ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
Yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
Ama gitme o güzel geceye kibarlıkla.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
 
Dylan Thomas

15 Kasım 2014 Cumartesi

cuma tugbanın doğum günüsüydü. sürprizli müprizli bir dogum günü daha atlattık, bu 6 kişi olduğumuzdan beri yaptığımız en güzel doğum günüydü, ben keyif aldım, çok yoğun duyguların yaşandığı farklı bir atmosfer de oluştu sonra. bazen sıkılıyorum falan ama kızların farklı bir yeri oldu şu son günden sonra. para toplaşıp hediyesini beğendirdik önce tuğbaya forumda. yolda giderken de özgürü gördük nihalle. nihal geçen sene doğum günümde, bana sürpriz yaptıklarını ve işin içinde özgürün de olduğunu öğrendiğimde dönüp ona sarıldığım bir sahneyi hatırladığını anlatıyor, o an bayılmış içtenliğimize. sımsıkı sarılırdım. neyse tuğbayı baya oyalarken diğerleri tatlı sevmeyen arkadaşımızı düşünerek tiramisu ve diğer tuzlu atıştırmalıkları hazırlıyorlardı, sonra biz de gittik artık durumu çaktırarak. yedik içtik doyduk haydi hoop alsancaga gidelim dedik. taş plak diye bir mekana gittik. nihal gelmedi. cuma cumartesi canlı müzik oluyormuş ve kokteyllerde indirimli sabit bir fiyat varmış. sürahide bir içki vardı 4kişilik, ispanyol mu ne adı, vodka, şarap buz, dilim elma, dilim portakaldan oluşan enfes bir kokteyl vardı, içtik. özgürle de gidebilirdik oraya. biraz müzik dinledik, müzikler de güzzeldi. oturduk oturduk, atiye yurda gitcekti zaten diye 12 bile olmadan eve döndük, evde jager var içelim dedik. sonra biraz karışıklık oldu, tuğba evine döndü, simge gözde ben evde tequila ve jager içmeye başladık, müzikler güzel. kafalar çakır. bir süre sonra tuğba bize geldi :D simg sarhoş olmak istiyordu zaten, shot üstüne shot, sigaralar püfür püfür. sonra bir an geldi, eğlence dans yerini hüzne bıraktı. simge bize hiç anlatmadığı şeyleri anlattı.. sonra ağladı, müzikler de ağlamaklı oldu. sonra herkes ağladı. herkesin derdi ayrı belki ama ben böyle sıcak bir hüznü bu insanlarla yaşadığım için gerçekten mutlu oldum.
sonra hüzün yerini kusmuklara bıraktı.
böyle bir geceyi lise 1de başka kız arkadaşlarımla yaşadığımı da hatırlıyorum. sarhoş olmadığımdan her şeyi duyduğumu falan, ne kadar huzursuz olduğumu. şimdi yine benzer şeyler oldu ama benzer duygularım yok. güzel insanlarla kusmuklu da olsa çok güzel bir anımız oldu. dostluk pekişti. sonra temizlendik uyuduk zaten. sabah da bir alka seltzer. mission completed.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Gene bok gibiyim. Bu saatte aşık veyselde ne isim varsa.
Ev cok kalabalikti oysa duramadigimdan. Gidecek baska yerim de yok kimsem de.
Ruyamda hep babami görüyorum
Cok korkuyorum.

11 Kasım 2014 Salı

Şu ara gezginler topluluğunun twitterdan kazandığım hediye kitabını okuyorum. Büyük dünyada küçük adımlar. Gezi kitabi elbette. Okuduğum en güzel gezi kitabi diye düşündüm bir an. Sonra başka gezi kitabı okudum mu acaba diye düşünürken mina urgan in bir dinazorun gezileri kitabını okuduğumu hatırladım. Ortaokulda falanım. Anılarını okumusum önce, çok begendigimden olacak gezilerini de aramaya çıktım. O kadar çok dolastigimi hatirliyorum ki o kitap için, bulana kadar vazgecmemistim. Istikrar dedigim.
Niye o kadar begendigime gelince, ufak ufak ampuller yaniyor kafamda, mina urgani neden sevmis olabilecegime dair. Aslında erkek gibi büyüdüğünü çok net hatırlıyorum.
Simdilerde psikologla bu cinsel kimlikleri, cinsiyet meselesini tartışıyoruz. Var olan çevrede nasıl yetistigime dair konuşmalar yapıyoruz.
Her şeyi birbirine bağlamayı nasıl da seviyorum.
Ne çok konuştum gece gece iç sesimle
Hepsini de hece hece döktüm buraya
Biraz kaygıyla biraz istekle
Anlaşılma kaygısı.
Kendimi de benim gibi anlasınlar isteği
Ufak bi tebessüm
Masum bir merhaba isteği,
İyi geceler.
Bu da gece bonusu.
Alfred adler amcamiz beni anlatmış.
İstikrar kaybından bahsederken, tutarlı bi hayat yasayamayisim, kendimi eksik görüşüm, yaşadığım çoğu sıkıntıyı açıklıyor. Mutsuzluklarim kendi içinde tutarlı aslında. Dışarıdan bakan biri bana çok rasyonel düşündüğümü söyleyebilir tabi ki iç catismalarimdan haberdar olmadıkça... bir insana ne kadar yakın olmaya kalkarsanız, size kendi dünyasını açtıkça dışarıdan göründüğü gibi olmadığını sanıyorsunuz. Dışarıya onlarca filtreyle yansıyan dünya size başka görünüyor. Insanlarin da olaylar gibi koşullarıyla degerlendirilmesi gerekiyor. Anladım diyebilmek için. Bir insanin hayattan beklentilerini anlamak için hayat tarzını izlemek gerekiyor, ne sevdiğine, ne yediğine, ne kadar para harcadigina bakmak gerekiyor. Hayattan aldığı doyum bunlarla doğru orantılı çünkü. Çok para harcayan adamın doyum eşiği de yükseliyor. Mutluluk zorlaşıyor. Ürün yaşam egrisinde yediğin ilk elmayla 50.elma arasındaki doyum farkı tamamen insanı anlatıyor. Insan anlaşılmak için var.
Keske izmire hic gelmesiydim de ne bu kadar uzulseydim ne de uzseydim insanları.
İnsanlari daha iyi anlamak icin psikoloji okuduğumu soylerim hep, oysa niye bunu isteyip elde ettigimi hatırlamıyorum son 3Senedir.
Etkilesime bu kadar ihtiyaç duyup da bu kadar kolay itmeseydim insanları.
Inadimla, inatciligimla kararlar vermeseydim.
İstikrarlı ve ketum ergenlik yıllarından kalanin ketumlugum degil de istikrarim olsaydi.
Ihtiyaclar hiyerarşisinin basamaklarını atlamaya çalışırken piramidin en tepesine göz koyup asıl noktaları kacirmasaydik.
Şimdi hayallerden de hayattan da uzaktayız. Dünya herkes için her ihtimali sunuyor, bakış açısının geniş olması hayata yenilik katıyor. İkili insan iliskilerinde canlılık ve tazelik ruhu da genç tutuyor.
Psikoloji bunlara kuramlar üretiyor, okumak kolay, yaşamak zor geliyor.
Yine de dünyanın size sunacağı firsatlar için çok şanslısınız.

8 Kasım 2014 Cumartesi

olayların içine hapsolmuş haldeyim. hiçbir şey düşünemiyorum. aklımda dönenler.. kabuğum dar. öngörüm sıfır. önümü göremiyorum
reglim ve ayağımı sakatladım. üstüne basamıyorum.
her regl döneminin bok gibi geçmesinden bıktım. özgürle bütün ayrılıklarımızı bu dönemde yaşamış olabiliriz. ve gerçekten yazık ettiğimiz bir ilişkimiz var. yani artık yok, biz diye bir şey yokmuş.
kavga senaryoları çok belirgindi bizde. araba koltuklarında yüksek sesli tarafların konuşmaları, yargılamalar, anlamazsın, anlayamazsınlı cümleler, benim ağlamalarım, geçmişten konuşmalar, sarılmalar, son. araba-kavga meselesine o kadar DUYARLILAŞTIM ki artık tepkilerimi kontrol edemediğim bir noktaya geldi. en sevdiğime, canım sevgilime sonrasında çok pişman olduğum şeyler söyledim.
ve bitti.
olan onca şeylerden sonra bitti ve geri dönüşü zor.
biz daha önce kaç kere ayrıldık. hepsinde de özgür geri dönmek istediğinde ben bize inandığımdan olur dedim, devam edelim. neler olacağını hep beraber görelim. artık olmuyor. özgür benden inatçı, artık çok kararlı. öyle üzgünüm ki. öyle yaralı hissediyorum ki, yaralarımız birlikte iyileşecekti ama yaralarımızı kanata kanata uzaklaşıyoruz şimdi.

içimizde fırtınalar kopuyor bellli ki. bu kırılganlık.. ah sevdiğim gitme benden. bu sevmeler üzmek değil

2 Kasım 2014 Pazar

Kordondayim, festival için geldim de yarım saatlik ara için buraya oturmaya geldim. Birazdan geri döneceğim. güzel bir pazar. Yalnızım yine, hava serin biraz. Canım sigara istiyor, bir de bitter çikolata. Gökyüzü apaçık, çimler yemyeşil. Deniz kenarından gemileri ve şehri izlemek dinginlik katıyor hayata. Fransız kültürden çıktım, kısa film festivalinde birbirinden değişik filmler izledim gene. Hazırlıktan kalma alışkanlıklara çok ara vermisim, buraya gelme amacimi unutmuşum çoktan. Gerçi şu an burda olmam bile mucize gibi güzel.  Güzelden daha aydınlık bi el falı bakan falcı abla parlak bi gelecek gördü bende. Aile sözü dinlemeliymisim, bir de nazar da varmış üstümde. Kovduk allahtan. Gerçi parayı begenmeyince geri yolladiysa sasirmam :D
Güzel bi gün. Özlenen zamanlar, kendin olmak ve düşünebilmek.
Düşündüğüm ya da hayal ettiğim gibi değilsin hayat. Hala umudum var.

27 Ekim 2014 Pazartesi

bizim aile, anne tarafı da baba tarafı da birbirine ok bağlı olmayan insanlardan oluşmaktadır. iki tarafta da sekizer kardeş olmakla beraber, bir birlik olamayışı ailenin en küçük bireylerinden bana çok net görünmektedir. ailelerde kimi zaman küslük, kimi zaman ayrımcılık yapılmaktadır. bu şartlar altında aile kurumunu savunmak hiç bana göre değildir. ne biliyim son 3 senedir bizim 3kardeşten oluşan çekirdek ailemizde bile yaşanan sorunlar, bana çokca bu kurumu sorgulatmıştır. sorunların genel kaynağının iletişimsizlik ve biraz daha geriye gidersek, geçim derdi, ekonomik şartları oluşturan tarım koşulları ve bu durumları yönetecek iyi bir liderin yokluğu olarak görülebilir.
geçen yine bir aile kurma çabasıyla evlenen sevgili ablamın düğünündeydik. düğüne annemin kalabalık ailesinden 2 tane dayım da teşrif ettiler. sekiz kardeşin 4. annemin küçüğü olan dayım, önceden antalyada yaşıyordu ailesiyle, aşçılık yapıyordu, sonra istanbulda üniversite kazanan kızları vesilesiyle birkaç sene içinde istanbula yerleştiler. bu arada istanbulda yaşayan 2 dayım daha vardı, 3 oldular. ailenin 2 numarası polis dayım, ailenin okumuş yegane insanıymış, 8numara teyzem olmadan önce. onu okutmak için büyük fedakarlıklarda bulunmuşlar. hatta 3 numara annemi okutmamışlar ama o okusunmuş. velhasıl kelam polis dayım biraz despot bir insan, ailede ben okudum diye hep bir otorite kurmaya çalışmış özellikle teyzemin üstünde. bu yüzden küslükler olmuş, mesela aşçı dayım istanbula taşınınca bir hoşgeldin bile dememiş. hiç konuşmuyorlar.
dayım diyo ki ben sorunumuzun iletişim kurmamak olduğunu anladığımda konuşmaya çalıştım. sonra birkaç defa tüm içimdekileri döken MAİL BİLE ATTIM.
bizimki de böyle bi sülale böyle bir genetik dizilim :D

19 Ekim 2014 Pazar

hep sıkışıp kaldık kalıpların içine girmiş, üstüne çimento dökülmüş düşüncelerin içinde.
ne kadar uzak kalsalar da kaldığı yerden devam edebilen insanlar var dedik, onlar gibi olmayı sevdik. oysa kaldığın yerden devam edemezsin, karşına çıkan yeni insanı da seversin.

3 Ekim 2014 Cuma

çekirdek yaşamlar

Babamla yaklaşık iki saat, özellikle seçilmiş kilise manzarası eşliğinde, ayaklarimizi sallayarak, çekirdek citliyoruz. Gelen geceni izliyoruz, düşünüyoruz çok da konuşmuyoruz. Aklında sorular var belli ki. Birkaçını soruyor, yine de kalıyor bazıları. Oğlan iyi bi insan mı diye düşünüyor.
Biz oturuyoruz. Yıldızlar var.
Daha dolunay aydinligina günler var.
Yıldızlar kadar çok yeryüzündeki insan hikayeleri.
Her insan bir hikaye çünkü
Hepimiz ölünce yıldız oluyoruz
Gökyüzünden göz kirpiyoruz ve ortak oluyoruz hayallere..
Hala oturuyoruz. Bir satıcının bekleyişi, bir çocuğun gülümsemesi, bir diğerinin bu serinlikte de olsa biten dondurmasinin hüznü, bir fahişenin müşteriyle kavgası..
Oturdukca, baktıkça rengarenk hayatı görüyoruz.
Sonra çekirdek bitiyor, başka hayatlar çekirdek kabuklariyla beraber çöpü boyluyor.
İnsan bekliyor.

1 Ekim 2014 Çarşamba

WINTERS TALE

demon to demon speak

i need to stop this one, now
you have no idea what the now is.
now, i was flying
now, i breathed fire and i ate them as they fled.
now, i whipped my tail and the winds trembled.
now, i am hidden in this pale shade of flesh and bone.
now, i am witness to man's eternal salvation.
now, i am witness to his demise.
do not speak to me of time, demon.
ıts simplest ebbs and turns elude your meager understanding.
find another way now.

27 Eylül 2014 Cumartesi

the vow

I vow to help you love life,
to always hold you with tenderness,
and to have the patience that love demands.
to speak when words are needed
and share the silence when they're not.
to agree to disagree on red velvet cake.
and to live within the warmth of your hearth
and always call it home.

25 Eylül 2014 Perşembe

hayat dediğimiz bu yaşam biçimi bizi sürükler değişik yerlere. planlar yapmaya zorlar ama olmaması için gereken tüm engelleri de ortaya koyar. kimimiz o engellere takılıp, düşe kalka yola devam ederken, kimimiz aynı gücü kendinde bulamayıp, düştüğü çukurda hayatta kalmaya devam eder. kimi öyle yüksek çukurdadır ki aslında çukurun içinde olduğunu unutup, yüksekten baktığını sanır hayata. bazen gökyüzüne yakın olmak, yaşanamamış koca bir hayatı izlemeyi kolaylaştırır. gökyüzünden bakarken dünyaya her şey küçücüktür ve her şey daha kolay çözülür sanki.

oysa yer yüzünde daha farklı gerçekler vardır. sahip olduklarımız ve arzuladıklarımız vardır. bu gerçekleri kabul ettiğimizde belki de bize biçilen rolleri farklılaştırabiliriz. aslında beklenti öyle olduğu için öyle olması gerektiğine inandırılmış hayatlardan kopup kendi kaderimizi yazabiliriz. insanoğlu öngörmeyi sever, yaşanacaklara hazırlıklı olmak ve önlem almak adına ne yaşayacağını kestirmek için birçok yol kullanır. ve gene planlar yapar aynı kısır döngü içinde.

23 Eylül 2014 Salı

regl olacağım. isyanım tüm dünyaya!

ama eve gelip bezelye yemeği yapıyorum.
errörrö
Dedim ki bu sene farkli olacak, karakterim gelisiyor, ben olgunlasiyorum. Ama gecen seneden bu zamana degisenler. Gercekten nefret doluyum bu sefer. Cunku nefret ediyorum herkesin her aklindan geceni soyleme özgürlüğüne sahip olusuna. Ozgeden de nefret ediyorum ozgurden de. Başıma aldigim tum dertlerden sorumlu olsam da kurtulsam da gecmiyor.. af mi edeyim ? Nasil unutayim olanları? Nasil yasanmamis gibi davranayim ? Her sey dun gibi.. gecmiyor. Kaçıp gidemiyorum da. Uyku anca, bas agrilari.. neden ya neden. Neden her gunumu mahvetmek icin uğraşıyorsunuz? Nasil basariyorsunuz

21 Eylül 2014 Pazar

20 Eylül 2014 Cumartesi

odamdaki gardrobu çıkardık, odam büyüdü resmen. ama bu odada hep özgür var, onu hatırlatan şeyler, ve sinirleniyorum gördükçe. kızgınlık baki kaldı

19 Eylül 2014 Cuma

ulan düşünsenize şu an ne acayip şeyler oluyor dünyada. ne dramlar komediler yaşanıyor biz yataklarımızda kıç büyütürken. kimisi kafayı çekmiş, başka bir boyutta kendi senaryosunu yazıyor, kimisi asla kendisinin seçemediği hayatta başrol oynuyor, kimisi bir robot misali zorunda olduğu şeyleri yaparken, her gün aynı şeylerden bahsediyor, kimisi asla ötesini göremiyor. genelinin kafası pek basmıyor yaşadığı dünyaya. uyanıp okuluna gidip aynı şeylerden bahsedip geri dönmeyi hayat sanıyor. hayatta kalmayı, nefes almayı yaşamak sanıyorlar. yaşam öyle ince bir çizgide kendini sunuyor ki insana, yaşamdan alabileceğin maksimum keyif için o çizgiyle barışık olmak gerekiyor. hayattan doyum almak için insani değerleri de ön plana katmak gerekiyor. ön plandakiler hayatınız öyle şekillendiriyor ki, yaşadım demek zorlaşıyor.

ben zorlanıyorum bazen baş etmekle, hayatla. en çok kendimle baş ediyorum. kafama taktıklarımla, büyüttüklerimle, üzüldüklerimle geçen zamanlara bakıyorum. nafile geçmiş zamanlar beni kızdırıyor. hiç olmayacak insanlara verdiğimiz değerler bizi hiçleştirirken başkalarının  kibrine de bencilliğine de yağ sürüyor.  oysa hiç gerek yokmuş hırpalanmaya. buradan çıkardığımız dersler yanımıza kar kalsa da, geçmeyen şeyler oluyor. şu anki kızgınlığım gibi. neden bu kadar kibirli birini hayatına sokarsın ki? sana hangi yüzle söylediği belli olmayan şeylere cevap verirsin ki? dünyada neler olduğunu düşünürken aslında böyle küçük meselelerle uğraşan küçük dünyalarımız, yeni sezonda böyle şeylerin olmayacağını müjdeler, kızgın olduğum tüm insanların hakkından gelmeyi diler.

16 Eylül 2014 Salı

kırıklarını aldırdım ruhumun

ruhumun da saclarımın da kırıklarını aldırdım bugün, saçlarımı kestirdim biraz, ve o kadar çok saçım döküldü ki o kadar canım yandı ki saçlarım kesilirken, ruhumu kangrenlerinden kurtarıyorum dedim. ruhumuzun kırıklarından kurtulalım ki daha sağlıklı uzasın

15 Eylül 2014 Pazartesi

dağları yendim

Icimde güzel şeyler oluyor. Aslinda hayatımda hiçbir netlik yok. Sanırım hayatımın en güzel günüydü bugün. Buna bile kesin diyemiyorum :D ama oyleydi bu sefer cidden. istanbuldayim ve tekim. Dünyaları kurtaracak bir haldeyim. Sabah kalkıp yollara düştüm tek başıma.. kapalıçarşı dan başlayıp, sultanahmetle devam eden, dikilitas, yerebatan sarniciyla büyüleyen bir yolculuğa başladım. Sonra topkapı sarayına gittim, didik didik her şeyi görmeye çalışırken bi odaya giriş icin olan kalabalığa girip girmemek üzere uzunca düşündükten sonra, geldim o kadar, bekleyeyim diyerek beklemeye başladım. Sırada orta yaşlı, tatlı hafif şımarık bir kadınla birkaç kez gulumsedik ve içeri girerken konuşmaya başladı where are u from diyerekten, sarayın geri kalan tüm yerlerini beraber dolaştık ve müthişti benim için. Cindy ablamizin benim yaşında kızı olduğunu hesaba katarsak annemle falan yaşıt olmasi lazım en az. Ablamiz hong konglu. United nations için calisiyormus, eşi fransız ve pariste yasiyorlarmis. Seyahat etmeyi çok sevdigimden bahsettigimde o da cok sevdigini ve gezerken calisabilecegi bir hayat seçtiğini söyledi. Yolun geri kalanina birlikte devam ettik, alisveris yapmak istedigini soylemisti ki yuruyerek tekrar kapalicarsiyi bulduk,dolastik ettik ve parise gidersem otelde kalmama gerek olmadığını, onun evinde kalabilecegimi soyledi ve kartını verdi, ablamiz CEOymus :D neyse Kapalicarsidan ciktiktan sonra onu tramvaya bindirdim çünkü taksime dönecekti, ben de kaldığım yerden devam ederim diye düşünürken sonradan masumiyet müzesine gitmeyi düşündüğüm aklima geldi ve ben de birkaç sonraki tramvayla taksime gitmeye başladım. İndiğimde tekrar cindy ablamizi gördüm sürpriz bir sekilde sarıldık opustuk. O mikemmel yokuslari beraber güle güle çıktık, bana hayatina dair müthiş tavsiyeler verdi,hiç unutmam sanki cindyyi. Parise davet etti tekrar, cektigimiz selfieyi mail aticak daha......
Sonra oteline dönecekti tabi gene ayrıldık. Istiklal caddesinden geçip masumiyet muzesini bulmak icin ugrastim ben de, baya yokus indim çıktım zar zor buldum derken bugun pazartesi diye gapaliymis. MÜTHİŞ BİR HAYAL KIRIKLIGI. Neyse görmüş kadar oldum. Sonraa sonra istiklalin ara sokaklarina girdim çıktım, meydanda bir chai-latte ictim, baharatlı ve içtiğim en iyi kahvelerden birisiydi. kahvemi içerken oradaki dergilerden birine el atıp okumaya basladım ve gerçekten cok acayipti benim için, 3 gün önce arkadaşımla konuştuğumuz, yaradılış efsaneleri ve düşünme, düşüncenin dile etkisi, kavramsallaştırma konularını içeren yazılar vardı, siyah sanat dergisinde, dehşet içinde okudum. sonra çapanın oralardaki eve döndüm, izmir'e dönmeye karar verdim, aslında istanbulu hiç bırakmak istemedim, yürüdüğüm 15 km yol, onlarca şey ifade ediyordu, her adımda yeni bir tad var o şehirde, her baktığın yerde bir başkalık. yine de içimdeki ses bana dön dedi, müthiş bir gezi oldu

10 Eylül 2014 Çarşamba

Baska bi ozlem var burada, bambaska bir koku.
Yasanan onca sey
Sinmis kokular, taptaze hala, dun gibi.
Yatagimda uyuyamiyorum.
Huzur bu kanepelerde izlenen filmlere saklanmis gibi.
Yeniden izlercesine tutkulu.
Olanlarin hevesiyle yorgun dusuyorsun
Ve anlamiyorsun
Hayallere dalıp
Uyuyup kaliyorsun

8 Eylül 2014 Pazartesi

su saatler aslında bir şeylerin yıldönümü olarak kutlanabilirdi, aramızdaki sevgi olsaydı.
değer verdiğimiz şeyler ve hayallerimiz zıt olmasaydı birsen tezer bize hep eşlik edebilirdi. güzel duygular, samimiyet ve aşk, biz iyi insanlar olduğumuz sürece bize daha yakın olacak. arzuların peşine düşülen yavan ilişkilerde masumiyete yer yok. hep bir savaş hali. kimsenin sağ çıkamadığı, birilerinin hep daha ok yaralandığı meydan savaşları. kişilik çatışmaları. biz birbirimize uygun değildik savaşları. iyi ki olmuş dediğin her şeyin keşke, keşke olmasaymış dediğin halleri. en çok da kendinle çatışırsın, ben nasıl bu hale geldim, neden izin verdim bunların olmasına diye.

keşke sevseydik birbirimizi. o zaman bir anlamı olurdu bu kırılan kalplerin.

avrupa gezgini

2014-2015 sezonu başlarken şöyle bir rota hazırladım dostlar, ocak sonunda yola çıkıyorum, biletimi aldım Frankfurt'a. bütünlemeler bitsin, yola çıkıyorum. rota hazırlamak büyük bir keyif, okul açılsın hemen pasaportumu da alıyorum ve vize işlemlerine başlıyorum. interrail biletimi de alacağım. harika bir seyahat olacak!!!
gezgin ruhlar, yol sever, dillerinde hep gitmek olur ya, sonunda hayallerime gideceğim ben  de :))
rotama ocağa kadar eklemeler çıkarmalar yapıp kusursuz hale getireceğim ve unutulmaz olacak.
bir gezgin dost der ki insan pergel gibi olmalı, bir ucu doğduğu topraklarda, diğer ucu dünyada. ben ayağımı çoktan dışarılara atmış olduğumdan, gerisi bir şekilde gelecek, çok heyecanlıııı

6 Eylül 2014 Cumartesi

"Bir tür kavuşmadır hatırlayış.
 Unutuş, bir tür özgürlük."


unutalım tüm aşkları, tüm acıları. kaldıralım kadehleri

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Kadın ve kız kelime anlam karmaşasında kadın misyonunu yüklenmiş bir insanın elinden çıkacak yazılar bunlar.  Cinsiyetin de dilimizde bir çevirisi olmayan Gender’ın da bize biçtiği rollerle şekilleniyor hayatımız bir ölçüde. Kadın olmak da kız olmak da bir erkek etmiyor bizim memlekette. 3 kız kardeşin en küçüğü, belki bu bari(!) erkek olur mantığıyla aldırılmayan, küçüklüğünde mütemadiyen ‘Ahh sen bir erkek olaydın!’ nidalı şakalarıyla büyüyen ufaklık büyüyor. İçindeki dişiliği çok geç uyandıracak bir oğlan çocuğu gibi büyüyor yavaştan, biraz ürkek ama asla narin olamayan. Kadını da erkeği de tanıyor kendince. Şahit oluyor kadının toplumdaki yerine. İlişkilerdeki rollerini, çalışma hayatındaki yerini görüyor, hem erkeklerin kadına bakış açısını hem kadınların hemcinslerine baktığı açıyı görüyor. Aslında nefreti görüyor, en büyük nefretin de hemcinsler arasında olduğunu fark ediyor.  Şiddetle tanışıyor çok yakından.
Erkek, her zaman kendi istediği olsuna alışmış, ilişki içinde olduğu kadınsa hem toplumdaki kadın-erkek ayrımının farkında hem de kadınların da değerli olduğunu öğrenmiş. Ama  öğretilmemiş küçükken bir gölgede yaşamayabileceği, hep bir kol kanat aramış babadan gördüğü. Kendi başına olursa tehlikelerle dolu dünya denmiş. O da korkmuş dünyadan hem de yalnız kalkmaktan. Bu duygusallık ve kırılganlık hayatı hep zorlaştıran bir parça olmuş hayatta. Oysa bir kadın içinde uyanmamış bir amazon kadınıyla yaşıyor olabilir.
Kadınlara sosyal hayatta ve iş hayatında ne kadar yer veriliyor, neler bekleniyor ufak ufak gözlemlerimi not düşeceğim buralara.

Mesela mutfak. Evin tüm işlerini yapan kadına restaurant mutfaklarında yer verilmemesinin nedenin bir işletmecinin ağzından dinlediğinizde, ağzınız açık kalabiliyor. Tüm işlerin fedakarlık gerektirdiğini, kadının hep bir şeyler için bahaneleri olduğunu önce sürüyorlar mesela. Tecrübeleriyle sabit anlattıları hem haklısınız dedirtiyor, hem böyle olmasına iten sebeplerin de başka erkekler olduğunu hatırlatıyor. Çalışmadaki zorluğu kaldıramayacak kadar kırılgandır kadınlar diyor, zaten her ayın 1 haftası(!) kendiliğinden iptal, erkeğin böyle dertleri yok, bu yük onların kaldıramayacağı kadar büyük, bu yüzden kadın çocuk büyütmeli diyor. Çok sorumluluk gerektiren işler yapmamalı diye düşünüyorlar. Bu düşüncelere rağmen işletmesinde çalışan iki kadın var, sık rastlanılanbr durum olmadığından bu durum, çok övgü alıyor ve övgü ödülünü seviyor. Övenler arka plandaki düşünceleri bilmiyor.               
demredeyim yine, 1 hafta oldu geleli, bugün özel isteğim üzerine Patara'ya gittik, genel olarak güzeldi, mutsuzken daha çok susuyorum, teyzemle güzel bir elektrik yakaladık, başkalarına aldırmadan espriler yapıp gülebiliyoruz, bugün de formumdaydım, gözümden yaşlar gelene kadar güldük dönüşte. hayattan keyif almasını bilen insanlara bayılıyorum, hayatta kalmış, ayakları üstünde durmuş cefakar kadınlara bayılıyorum hep de özeniyorum.
burası benim sığınağım gibi, en dertsiz en tasasız yer olabildiğim. düşünüyorum, çok depresif bi insan haline gelmişim, her bulunduğum durum sıkıntılı gibi, her ilişkim sallantılı. önceliklerimi belirlemekte zorluklar seçtim, yanlışları ön planda tutup, asıl amacımdan uzaklaştım bu sene. 3 sene önce izmire gelen, geleceğe dair umutları ve hırsları olan kızdan kpss'ye girip atanırım diyen kolaycı bir kıza dönüştüm, okumaktan iyice uzaklaştım ve bencilleştim.. hayır ben bu değilim,olmak istediğim insan da bu değildi. yine bencilliğimi yanıma alıp, asıl amacıma doğru harekete geçmem gerekiyor. beni kendine güvendiren neyim varsa ortaya çıkması gerekiyor. günlük ya da anlık zevkler değil beni gelecekteki o rahat ve bir o kadar da faydalı işime kavuşturacak olan. biraz fedakarlık, baya çok da okuma yapmak. lisedeyken de haftasonu çalışacağıma matematik çalışayım derdik, fena bir yere de gelmedik. şimdi de klinikse klinik, sosyalse sosyal. ADİL DÜNYA İNANCI  ışığında bir bilişsel davranış terapisti olurum kimbilir............................

27 Ağustos 2014 Çarşamba

http://www.youtube.com/watch?v=sKyK1Mme9Sc

gece derin ve sessiz. kendinle başbaşa kaldığın yegane kıymetli zaman.
kıymetlı diğer şeyler gibi bitmesin istiyorsun. sabahlar olmasın, senden önce kimse uyanmasın.
geceyle yüzleş. karanlıkla yüzleş. derinlere dal, hayal kur, istediklerine ulaş. zamansızlıkla yarış. onca sessizliğe rağmen hızlı geçen zamana yetişmeye çalış. yıldızları izle, evrenin büyüsüne kapılıp, küçüklüğünü, acizliğini kabullen. ve değiş. koskoca evren iki parmağının arasındaymış gibi, tüm evrene sen hakimmişsin gibi davran. içini ürperten serinlikte yorgana bürün ve rüyaya dal. asıl ulaşman gereken zihninin derinliklerine in, kendinle yüzleş. kendi cehennemine gir ve kimsenin seni oradan çıkarmasını bekleme. kendini sev, sen her şeysin. kabullen artık. yüzleştiğin karanlık ve sen tüm gerçekleri aydınlatacak.

26 Ağustos 2014 Salı

Özgür'den bana kalan en iyi şey, zeplin radyo çalıyor hep, sırada ne olduğunun bilmeden dinlediğim onlarca şarkı, ondan duymadığım ve artık duyAmayacağım onlarca güzel söz. ortalama bir çift gibi sıradan sorunlar yaşadık, sıradan bir şekilde niye ayrılmıyoruz hadi ayrılalım diye ayrıldık. aslında ilişki içinden olmaktansa flört içinde daha mutlu olduğumuzu da gördük, ben ayrı geçen 30 günün ardından seni seviyorumu duyup 1 hafta boyunca o kavuşma anını hayal ettim. her şey güzel olacak sandık, 1 hafta son 1 yılımızda yaşanmış güzel şeyler geldi aklımıza hep, bedensel zihinsel arzuların etkisi altında kavuşmayı istedik. kavuştuk, öyle sıcacık bir öpücük, aklınızı başınızdan alıp giden bir öpücük, öyle kolay eline geçmiyor insanın.. 40 gün bir bedeli oldu.
her şey biter mi
çok erken değil mi
herkes gider mi?

oysa
üzülmek için çok geç.

biz her şeyi tüketebilen sıradan insanlar gibi tükettik birbirimizi. ayrıl barış ilişkilerin cılkını çıkaran insanlardan biraz daha olmayalım diye, şimdi günde 10 kez karşıma çıkma diye, uzak durayım diye sildim numaranı, olur da ararım, olur da cevap verirsin diye. yalnız bu romantizm çok. artık ağlamak da yok. sen fedakarlık yaptığını sanarsın, kendinden ödün verirsin ama elin oğludur, ne kıymet bilir ne de kıymet verir. sonra sende kalan ben yalnız ve salağım hissi kalır. çünkü sıradandır her şey, sonra herkes sana üzülme, yaşadığın güzel günler için şükret der.

2 Ağustos 2014 Cumartesi

zaman nasıl da geçiyor yanımızda kimsenin kalmasına izin vermeyerek. sürekli değişim içinde olan çevreler var ya, birinden diğerine sıçramanın zor olduğu, işte kısa da olsa yeni bir çevreye uyum sağlıyorum bu yaz, çekirdekten de olsa iş hayatına atılıp komilik yaptığım günlerdeyiz, para kazanıyorum biraz.

sonra şunu düşünüyorum, burada yaşananlar burada ve buradakilerle kalacak. diğerlerine burayı anlatmaya kalktığında anlayamayacaklar ve bu olanlar zamanla kaybolacak...

çift olmayı düşünüyorum, her şeyi paylaşıp, birlikte tatile çıkabilen çiftleri, uyumdan ölecekler artık. nasıl da kıskanıyorum, nasıl da istiyorum benim de öyle bir hayatım olsun. geceleri, gündüzleri hep düşündüğüm insanın beni üzmüş ya da üzecek olması, aslında benim için hiç olmamış olması, o ağlamalar, bir geleceğimizin olmayışı.

yeminle kendimi yenileyemiyorum bir türlü, hep aynı düşünceler dolanıp duruyor kafamda, saplanıp kaldım şu zamanlara. benim sabit fikirlerim olsa da insanlar değiştiğinden bocalıyorum bazen. kimseyi özlemiyorum, bazen çok ağlıyorum, gözlerim acıyor artık, bu kadar ağlamamayı isterdim, rahatlamak için de başka yöntemlerimin olmasını, kalemimin güçlenmesini, onca mükemmeliyetçi insanın arasında daha mükemmel olmayı isterdim. estetik anlayışımın gelişmesini ve şu lekelerden kurtulmayı

22 Temmuz 2014 Salı

şimdi bu yollar, yıllar, bitmek bilmeyen gitmeler ve ağlamalar.
gelip geçen ilişkiler, çok erken yaşananlar, yaşanamayanlar, içimizde kalanlar,
tükettiklerimiz ve asla ulaşamadıklarımız.
yalnızlığım benim sidikli kontesim,
etrafta onca şey olup biterken, ben kendi başınalığı seçiyorum. ben son 1 senemi verdiğim, boşuna geçmiş gibi düşündüğüm bir ilişkiden çıktım 2 hafta önce. kendime kızıyorum, neden bile bile yapıyorsun yanlışları diye. biliyorum ama başka olur BELKİ diye umut ediyorum resmen, başka çarem yokmuş gibi, hep durumları kurtarmak adına, biraz da tutarlı oliyim diye o durumun üzerine gidiyorum. ben başta biliyordum ki özgürle olmamamız gerektiğini, gözdeyle eve çıkmamam gerektiğini, istediğim şeyler için daha çok çabalamam gerektiğini.
1 senem boşa gitti diyince özgür dedi ki ne olunca boşa gitmicekti peki? evlenip çocuklarımız olunca mı? dedi.
ya zaten ben öyle bi şey aramıyorum galiba, hayat dolu, hayatımı dolduracak, paylaşıma dayalı, birbirimize her anlamda çok şey katacağımız biri olsun istiyorum. insanlar birbirine emek verdiğini iddia ediyor ya, o emeğin değeceği bir insan istiyorum, benim hayallerimde hep bir yerlerde olmak var, bir yoldaş, arkadaş, sevgili arıyorum aynı anda.

hayal kurmak yapmaktan daha kolay hep. hayallerimizde bir insan var, kimimizin beyaz atlı prens dediği.. atımıza binip gidelim bari

17 Temmuz 2014 Perşembe

stajjj

5. staj günü.
ilk 3 gün hastanedeki psikolog yokken stajyerle testler yapıp, birkaç ilginç vakayla karşılaştıktan sonra, antalya yolu üzerinde Türkler'e yeni açılmış, Toplum ruh sağlığı merkezi'ne geldim. bu trsm'ler hasta bireyleri toplumdan soyutlamaktansa kaynaştırmayı amaçlıyor. bu merkez yeni olduğu ve uzak olduğu için çok fazla hasta çekememiş ve 7-8 şizofreni hastası var düzenli olarak gelen

11 Temmuz 2014 Cuma

staj günü 1

Alanya'ya dönüş.
devlet hastanesinde staja başladım gönüllü olarak. sabah ilk iş olarak stajyer kartımın çıkması, danışmadan onaylanması gibi tatlı tatlı heyecanlar peşinde koştum, ardından psikoloğun odasına dalıverdim. sonra karşıma çıkan tek insanın pek samimi olmayan elini sıktım, öğrendim ki stajyermiş o da, psikolog 2 hafta daha yokmuş buralarda, sonra başladık konuşmaya, bölümlerden, burada günün nasıl geçtiğinden konuştuk. psikolog yokken belli sorumlulukları var, genelde test yapıyor psikiyatristlerin gönderdiği testleri psikolog yapmış gibi biz yapıyoruz. Çocuklar için zeka testleri ve yaşlılar için zeka testleri var, bir de silah ruhsatı alacak insanlar için yapılan bir test. Alanya tatil yeri olduğundan, mirasına konulacak yaşlılar için ve sağlık yardımı alacak yaşlılar için heyet raporu ve noterin istediği zeka testi yapılıyor. Mini mental test ve Porteus labirent testleri yaptık. yani stajyer yaptı, ben de öğrendim. Aslında bu testlerin uygulanış stili çok önemli. Daha önce Wisc-R çocuklar için zeka testinin uygulanışını görmüştüm, sonuçta zeka testi denilen testler çok tartışmalı ve objektif olmayan şekillerde yorumlanabiliyor. ama sistem bu gerçeği görmezden gelerek olmazı olur haline getirmeyi öyle bir başarıyor ki aklımız şaşar.

bugün gördüğüm test uygulamalarıyla geçti, zaten toplasak 10 kişi gelmedi, öyle geçti bugün. pazartesi türkler'de toplum ruh sağlığı merkezine gideceğim burda psikolog olmadığı için, ordaki psikologun yanına bakalım..

bugün stajı zorunlu olan Kıbrıs'ta okuyan çocukla baya konuşma fırsatı bulduk ve durum beni üzdü açıkcası. erkek oluşu baskınlık verdiğinden, 'kızlar beceremez, zaten salaklar' düşüncesi öyle hakim ki onda bile. bile diyorum çünkü psikolog olucak insanın zaafları stereotiplerle şekillenmemeli, illa ki etkilenirsin ama uçlara kaymaktan uzak durabilirsin bence, faşist olmayabilirsin, kadınlara daha saygılı olabilirsin, sana danışan olacak insanları iyi edebileceğin halde, daha çok gelip daha çok ödesin kafasına da girmeyebilirsin bence.

ya bilinçsizlik de eğitimsizlik de çok kötü. eğitimli cahil olunca derdini anlatmak daha zor hele...
ben hayatıma dair listeler yapıp duruyorum, bu sene nasıl geçti, bu dönem nasıl geçti falan çok boş işlerle uğraşıyorum sanırım. ama bu biraz da şunun yüzünden galiba, benim görüşüp bir şeyler yapabildiğim birkaç yadigar dostumla zaten senede birkaç görüşebiliyoruz ve anca bu şekilde anlatmaktan geçiyor yöntem.
şimdi 2. sınıf da bitti, yolu yarıladım ufaktan, 2. sınıf bana neler kattı diye baktığımda 1senelik bir ilişki yaşayıp bitirdim, kendi evimde yaşayabileceğimi öğrendim, grup çalışmaları ve arkadaşlıklarından nefret ettim, taekwondo öğrenmeye başladım, Dicle gibi güzel bir insanla arkadaş oldum, Kıbrıs-Bursa-İstanbul'a gittim. Doğan Cüceloğlu'nun hayatını okuyarak bir nevi hayatıma yeni şekiller verdim.

bi de kendime sözler verdim, farklı olacağıma dair.

6 Temmuz 2014 Pazar

yalnız

Yol var içimde, Gitmek var hep dilimde, Nefes alamam ben bu şehirde, Acilen kaçmam lazım!

ahan da şarkı. tık.

sevgilim beni çözmüş, şarkımı da bulmuş. yolda dinlerim artık. yolda yalnızım çünkü, yol bitince de yalnız olacağımın ilanıdır bu yayın da sevgili blog. yollar da bitiyor hayatlar da...

5 Temmuz 2014 Cumartesi

yarım aklımla geldim staj yapıyorum. devlet hastanesinde psikolog izinde olduğu için, hastanenin diğer birimi olan, yeni açılmış, yeni bakanlık projesi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi'ne geliyorum. trsmlerin amacı hastaların toplumdan soyutlanmalarını engellemek. bu merkez de yeni açıldığı ve merkezden biraz uzakta olduğu için 10'a yakın hasta geliyor en fazla. 1 tanesi hariç şiofren hepsi, dereceleri aynı olmamakla beraber gelişime açık olanları var, 1 hasta saide, mental retardasyonu var, zeka geriliği var, ilkokul 1'e saplanmış falan, nasıl davranacağımı pek bilmiyorum, Serkan var, Caner var, erkekler daha iyi durumda. bir tane de Ayşegül var, iyileşmeden salınmış olduğundan- aslında buraya gelmemesi gerekirken- hasta gelmesi gerektiğinden gelmeye devam ediyor. şu an yaz dönemi olduğu için halk eğitimden gelecek hocalar eylüle kadar yok, iyi vakit geçirmeleri için uğraşıyor buradaki herkes.

1 Temmuz 2014 Salı

sıkıntıdan kabız oldum yemin ediyorum. pınarı isticekler diye gittim geçen antalyaya, tüm iyi niyetimle gittim, samimiyetsiz olabilirim, bayıla bayıla da gitmedim ama orda olmam gerektiğini düşündüğüm için gittim. koca bir cumartesim insanlara hizmet ederek geçti, getir-götür ve laf dinle şeklinde. insanları izledim, ne yapıyorlar, ne konuşuyorlar diye. sonra hepsinden tiksindim. kendi kızlarının bile arkasından konuşan anne babamdan nefret ettim, her meselesi sıkıntılı olduğu için pınardan nefret ettim, bir aile olmayı asla beceremedikleri için halalarımdan nefret ettim, gelen misafirlerden de geldikleri için nefret ettim. sonra pınarla buzları da eritelim diyordum, bir ara geri dönmeyi bile düşündüm yanına. sonra saçmaladığımı fark ettim. pınarın yanından çok da güzel ayrılmamıştık mesela ve yine 8 ay sonra 'biz gittikten sonra' pınarın ne kadar yalnız kaldığı üzerine konuştuk. her şeyin suçlusu pınar değil diye konuştuk, yanlış bildiğimiz, geç öğrendiğimiz şeyler bizi bir arada tutamamıştı. şu an senaryoyu baştan alsak çok daha iyi bir partner olabilirdim ama bunun için yapabileceğim pek bir şey yok!
üstelik tekrar tekrar o evi terk etmem üzerine suçlanabiliyorum mesela, işte hep aynı atasözü hırsızın hiç mi suçu yok mu ne oluyor. tamam herkes suçluydu, e kovdun gittik. sonra da keşke daha çok kovsaydım diyo mal. neyse bu sonu gelmez bir tartışma neticede. ama bu tartışmayla beraber şunu sorguluyor pınar, merasimde yanımda olduğun teşekkür ederim, gerçekten çok yardımcı oldun ama niye geldin, ben burda niyet ararım. nasıl sinir oluyorum.
ya bu daha önce de olmuştu, sultanla. küstük sonra ben barışalım diye konuşalım görüşelim istedim, görüştük, niye aradın dediydi bana. e ben salağım demek ki.

dön dolaş hep aynı terane ya, hayat çok sıkıcı.
bunlar olurken olan tek güzel şey sanırım Alanya devlet hastanesinde staj ayarlayabilmekti. özgenin patronu taşaklı adam. o ayarladı bunu ki, beraber hastane yetkili abilerinin yanına gittiğimizde ilgili bir hali vardı, biri dedi ki babasısınız herhalde. babam olsaydı keşke orda. babam da bunu bilse o da orda olmayı dilerdi bence. çünkü bunu yapanın baba olması lazım. çünkü orda senin bağlantın olacak adamların geneli adam sikmeye uğraşıyor. hadi patron iyi bir insan gerçekten, ama başkalarının böyle iyiliklerine sanırım asla güvenmemeli. bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?

antalya'dan izmir'e dönecekken bi mutsuzluk çöktü. anneme dedim ya ne burda kalasım var ne izmir ne alanya. demreye git dedi. kadının fikirler sabit, standart. yok anne ben daha çok interrail falan..................

sonra döndüm mecburen izmir'e.
özgür'le görüştük falan bayaa da iyi geldi. doğum günü için güzel planlar yaptık, gerçek olsun ve çok güzel olsun istiyorum. bu olanlarla bizim aidiyet problemleri çözülmüyor arkadaş. bir oğlana kapılıp gitmek mantıklı değil :/
bugün de zar zor geçtim bütünlemeden. sağ olsun hoca şeyyaptı, itekledi de geçtim. eve döndükten sonra azcık takılıyim dizi izleyip sonra ders çalışırım diyordum da bir türlü nasip olmadı. neyse azcık sosyal psikoloji kasayım. geçerim umuyorum.

26 Haziran 2014 Perşembe

12 Haziran 2014 Perşembe

bir final döneminden merhaba!
deli başım ağrıyor. deli ders çalışıyorum, böyle not çıkara çıkara ölümüne çalışıyorum. çalışmak pek benlik değil ve yine de yapmam gerekenler var.  kütüphane evim, otomat da mutfağım oldu. abarttım biraz. olsun. kendi evime pek nadir uğruyorum böyle üstümü değiştirmeye falan. bana hiç sıkıntılı bir durum gibi görünmüyor. sonuçta yadırgamıyorum böyle bir bağımsızlığı. gerçi ben rahatsız olmuyorum diye, gözde de olmuyor değil sanırım. anlayamıyorum hiç. mütemadiyen trip yiyorum. acaba yine neyi yanlış yaptım diye düşünmekten de yoruldum hem sıkıldım. zor insan vesselam. ben de hoppa bir insanım. sabitlerimi kendim belirliyorum, buluşamıyoruz ortada, ilişkinin yavşağı, dengesizi benim. napalım? değişimi istemek kadar kabullenmek de zor. ben de böyleyim. düşüncelerimdeki değişimi  görseniz, şaşırır kalırsınız. ama ben genel olarak insan sevmiyorum galiba. 6 kişilik bir arkadaşlık grubu oluşturduk zamanla, ben hep dışarıda hissettim kendimi, yine bakıyorum, olmuyor arkadaş. birinin arkasından konuşup onunla canımlı günler geçirmek benlik iş değil. ve hep aynı hisse kapılıyorum, ben olmasam değişen bir şey olmayacak.
sonracığıma, psikoloğa gidesim var. gitsem desem ki, ben her şeyi bildiğimi sanıyorum, sonuçları görüyorum ama kendimi yapmaktan alıkoyamadığım şeyler var. bu ilişkisellik beni öldürecek, bulduğum en acısız yöntemle öleyim istiyorum.

7 Haziran 2014 Cumartesi

bu öz güven meselesi ortaya çıkmadan önce aslında çok daha değişik şeyler oldu bende.
ben şurada olsam daha iyi olurum dediğim bir yere sahip değilim pek, bir yere ait değilim yani, pek ait olayım da istemiyorum sanıyorum. 23Mayıs gecesi Antalya'ya gittim yine içimde sıkıntılarla. yol verin bana gideyim tipinde bir insanım çünkü ben, gidince rahatladığımı sanıyorum. arkada bıraktığım kimseyi de gözüm görmüyor, aklım kalıyor kalmasına ama döneceğimi ben biliyorum, onlar bilmiyor diye hep sorun oluyor gitmeler de. neyse gittim ben yine antalya'ya. değişik oldu. annemle ve çalıştığı yerdeki insanlarla vakit geçirdim, bayram bey'in hayat hikayesini dinledim. ertesi gün de Alanya'ya gittik, ailecek buzları çözüyoruz. sonra dönüşte fark ettim ki ben ufak ufak hep bir yerlere gidiyorum, Özgür'den uzak kalıyorum, çok da özlemişim, değer mi dedim, gevher git git nereye kadar, hiçbir yere varamıyorsun bu gitmelerle, kal artık. sonra yaşasın yollar diyen, yolları kutsayan ben durulmaya karar verdim, evde patlıcan yemeği, tarhana yapan bir tip oldum. muhtemelen bu da ben değilim. ben'i bulmak zor aslında, bulduğun ben'lerden birinde kalmak gerek. sonra döndüğüm sabah pınarla konuştuk, yüzleştik aslında. ama yine bir yere varamadık. ben çok üzüldüm aslında bir şey yapamıyorum/yapmıyorum diye. olmuyor işte, ya elinden bir şey gelmiyor ya da içinden. hep olanlarla yapabileceklerin arasında sıkışmışsın . doğruyu da biliyorsun bazen yapman gerekeni de çok iyi bildiğini sanıyorsun. ne o doğruyu yapıyorsun ne de....
özgüvenim yerlerde. zaten hiçbir zaman özgüveni yüksek bir insan olmadım ama bu sefer, yaptığım seçimlerin de hep bu sebepten olduğunu görüyorum. insan ilişkilerinde yaşadığım sorunlar da, yaşadığım birçok olay da kendime güvenemediğim için olmuş. çevremi oluşturan, oturup vakit geçirdiğim insanları düşününce, bir noktada hep kendimde eksik gördüğüm şeyleri kapatıyorlarmış ve ben kendimi hep eksik hissediyorum. sanki daha iyisi olamaz, daha ileriye gidemem gibi görüyorum. erasmusta yedekte olunca o kadar üzülmediğimi sanıyordum ama post travmatik oldu biraz benim için. başarısızlık hissinin acısını duyuyorum. yapabilirdim, çevremdeki insanları engel olarak gördüm ve engellere yenilip başaramadım. sonra kendimi avutmaya çalışıp avutamıyorum. sonuçta hep suçlamak kalıyor. kendini, seçtiklerini ve seçemediklerini, en çok da ailem dediklerini.
sonunda elinde hiçbir şey olmuyor. kimse de kalmıyor. kimsenin kalmaması için bu kadar çabalamam gerçekten mucize. hiçbir soruna çözüm bulamayış, bazen bile bile yaptığın yanlışlar ve kolay vazgeçişler var hep hayatında. en çok tuzlu gözyaşları.
biriyle sorun çıktığında içimden geçen ilk cümleler artık, iyi madem görüşmeyiz
evde sorun mu var, iyi evi ayırırız,
sevgiliyle sorun mu var, iyi ayrılırız. sanki bunları yapsam her şey düzelecek. oysa düzelmeyecek. eski insanlardan vazgeçmek ne kadar zorsa, yenilerini hayatına sokmak da zor ve zahmetli. bütün senaryoyu baştan oynuyorsun, biraz da sonunu biliyorsun ama yine de aynı dramaya biraz da komedi katarak yazıp çizip bozuyorsun, aynı rollere başka insanları koyup doğaçlama yapmalarını bekliyorsun. yönetmen sensin ama oyunun akışına kapılınca hatalı bir sahneyi baştan çekemiyorsun, daha bir tiyatro sahnesi, daha bir yankılı sesler.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Ö. ile tanışalı 1 yıl oldu. resmen en uzun ilişkimi yaşıyorum, arada bir sorunlar çıkıyor ama üstesinden geliyoruz herhalde, geleceği öngörmek çok zor bu ilişki için, yine de gidişat güzel. tanıyoruz sonuçta birbirimizi. kimsenin vazgeçilmez olmadığı gibi gerçekleri biliyoruz, geleceğe dair çok plan yapmıyoruz ve çoğunlukla iyi vakit geçiriyoruz. Kıbrıs'a gitmeden önce biraz kötüydük aslında ama gidişim fena olmadı bence, döndüğümde hemen karşılanmam güzel işaretti ve sonra çok vakit geçirdik şu son 10 günde, suşi günlerimize geri döndük, film izlemelere geri döndük, yemek falan yapar oldum, kuru fasulye pilav hatta antalya piyazı bile yaptım. bi ara eski sevgilisi gündeme gelip canımı sıktı ama o da mevzu değil. şu son cuma cumartesi pazar pazartesi de takıldık sakin sakin, ders çalıştık, friends bitirdik, şarap içtik, barda ve zeitgeisti izledik ki zeitgeist baya gündemdeydi bugün :D sasalıya gittik sonra karşıyakaya bisiklet bindik, önceki gibi 20 km olmadı ama 40 dakika falan aralıksız sürdük, fena değildi. 3 gündür öküz gibi yiyoruz. büyük budapeşte oteli filmine gittik, o da çok başarılıydı.

arzu ederseniz güzel geçiyor zamanlar hep.

kıprıs

yerin ve zamanın öneminden bahsetmek gerek. Adada geçirdiğim şu 6gün farklı hissettirdi bana.çünkü bambaşka insanlarla zaman geçirirken benim gerçek dünya dediğim rutin hayata dönmek çok da cazip gelmiyor. burada yaşasaydım bambaşka biri olurdum. buradaki ucuz alkol, kumar falan hayattaki boşlukları doldurabilir nitelikte, daha zayıf insanlar karakterli hep bağımlı oluyor gibi.
gerçekten beklenmeyecek bir seyahat oldu benim için ve evet bunu daha sık yapmalıyım dedim. uçağa sık binmeyen birisi olarak, bulutların üzerinde hissettiğim mutluluk gezinin nasıl geçebileceği hakkında ipuçları veriyordu aslında. güzel başlayan şeyler hep güzel bitmez bence, bu da bir güzellikti benim hayatımda ve unutulmaz bir halde bitiyor. bağlanmamak gerekiyor. bir sürü insanla tanıştık ettik,hiç görmediğim yerler ve insanlar gördüm, yemekler yedik,sohbetler ettik. oysa dönüş yolu çok gerçek, ben hep yollarda olmak istiyorum, yollardan geçip daha çok bulutların üstünde olmak...

kıbrıs çok acayipti, hava alanında beni karşılamaya gelen çocuğun arabasına binecekken yaşadım ilk şoku, sağ kapıyı açıp direksiyonla karşılaşmakla başladı acayiplikler. aslında 30 nisan son başvuru tarihli programı görüp son gününde başvurmam ve ertesi gün seçilip aranmış olmam daha garipti benim için, iyi de oldu başvurduğum. sonra bir haftamı geçireceğim güzel insanların yanına gittik, UPODcanlar dediğimiz, (ecem, dilay ve semih) bizi karşılayan öğrenci grubu (engin, ismail, zana ve abdullah) tanıştık, büyük handa dolaştık, o esnada erasmus sonucunu öğrendim, yedekte olduğumu falan, çok da etkilenmedim ya bilmiyom, gitsem tüm ilişkiler folloş olacaktı, gitmediğim haliyle öyle olabiliyor çünkü. her neyse, sonra günler birbirini kovalarken biz çok uzun günler yaşadık adada, tanıştık o grupla, yedik içtik, herkes birbirine yabancı ama herkes çok tanıdıktı birbirine. başladık öyle gezmelere, salı ve çarşambaları birkaç derse girdik çıktık okulda, sonra lefkoşa, girne, magosa ve lefke şehirlerine gittik. saint hilarion kalesine tırmandık ki gerçek bir game of thrones kalesi gibiydi. bol bol kale ve şehitlik var kıbrısta. girne kalesi de fena değildi.
en ilginç gelen 2 şey, girne'deki Mavi köşk adındaki, silah kaçakcısı bir italyan avukatın eviydi. köşk tamamen güvenlik ve rahatlık için yaptırılmış ve ayrıntıları insanı çok şaşırtıyor. 3 kat elyaftan yapılmış perdeleri kapatınca ses geçirmeyen çalışma odası, timsah derili masa, özel deriden yapılıp çok 2 saatten çok oturduğunda sertleşip uykunu kaçıran çalışma odası sandalyesi, uyku getiren rahatlatıcı koltuk, depreme dayanıklı çocuk odası, balkondan bakınca tüm şehir görünse de köşkün asla görünmemesi, şarap çeşmesi ve daha nice ayrıntıları köşkü efsanevi kılmış.

bir de kapalı maraş denilen bir bölge var hatta şöyle ki,74te savaştan sonra las vegas olacak bir alan birleşmiş milletler tarafından el konulup tarafsız bölge olarak ilan edilmiş. rum kesimiyle aralarında sınır oluşu düşmanlığı daha da artırmış. yunanistan'da böyle bir düşmanlığa rast gelmemiştim. adada çok uluslu bir yapı var, kıbrıs türkleri var, türkiyeden okumak için giden türkler var, çok fazla kürt var çünkü daha yakın ve burada hiç de azınlık değiller, üniversite puanları da düşük olunca cazip bir hale gelmiş haliyle. herkes kendinden olmayanı kötülüyordu. ingiliz sömürgesi oluşundan kalan alışkanlıklar mevcut, trafiğin sağdan akışı da o sebepten, prizler üç girişli falan filan, daha neler var kim bilir...
girnede kıbrısın yöresel yemeklerini de yedik. molohiya diye ıspanağa benzer bir ot yemeği, pirohu diye hellimli hamurlu enteresan bir şey daha, küp kebabı (baya kurban eti gibi), şeftali kebabı (mumbara benzer bağırsaktan yapılan etli bir yemek), tavuk dolma yedik. çok beğenmesek de değişik lezzetleri denemeye değer.

Güzelyurt şehrinde, yeşilırmak diye bir bölgede çilek tarlalarıyla dolu bir yere gidip karnımız ağrıyana kadar çilek yedik, kayısı çaldık, portakal aldık çünkü kıbrısta meşhurmuş, çok keyifli vakitler geçiriliyormuş tanımadığın insanlarla. :D sonra kumarhaneye girebildik, 20 liralık oyun açıyorlar minimum, sonra içki, tatlı, kahve, sigara ne istersen getiriyorlar ücretsiz. 20 liralık oyuna başladım ama oyunun mantığını asla anlamadım, sonra tam 20 liramı da kaybedecekken tekrar 20 liramı kazandım geri, baileys içtim, sigara aldım, tatlı yedim falan gayet de karlı çıktım bitirdim geceyi :D

son gece de al mahara adlı gece kulübünde delice dans ederek bitirdik, upodcanların sabah 8de uçağı vardı sonra sarhoş oldular, ben yabancı dediğim insanlarla yine eğlenirim ama tutup da yanlarında kör kütük sarhoş olmam. ah bu kontrolcülüğüm, yine de kendimi bilmesem içim daha çok rahat etmicek, en güvenlisi bu.
öyle böyle bir küçük exchange programı deneyimlemiş oldum, Özgenin bilet sponsorluğunda tabiiii, bir teşekkürü borç bilirim.

30 Nisan 2014 Çarşamba

ilk olarak söylemem gerekir ki ben pek inançlı bir insan değilim, alevi bir ailede, geleneklere hiç bağlı olmadan büyüdüm. (aşureyi çok severim)

yaşadığım en acayip günlerden birini yaşadım galiba. taekwondo kursundaki amerikan kızların dünkü daveti üzerine bugün dersten sonra mesajında (brooke and i and our american friends are having a girls night at one of our churches in bornova. we re going to play the nintendo wii game just dance:)) söylediği ama benim anlamamışlığım üzerine kiliseden bozma bir yere gittik. hatta adı da İsevi topluluklar derneği imiş. şimdi bana her şey acayip geldi ne yalan söyliyim. birsürü kadın vardı, yiyecek içecek dolu masa vardı birkaç, bir de 20ye yakın kadın bizimle birlikte. çok tatlı amerikanlar ve Hristiyan olmuş türk kadınlar, aynı kadınların diğerlerini biraz yadırgayan biraz küçümseyen müslüman türk arkadaşları. daha önce antalya'da, viyana'da, izmir'de, selanik'te ve izmir'de birçok kilise gördüğümü falan söyledim de hala niye hıristiyan olmadım diye garipseyenler oldu resmen. Hıristiyanlığa nasıl geçtiklerini ve isadan nasıl aşkla söz ettiklerini dinledim. Rüyasında görmüşler. kiliseye giderken tanıştığım bir arkadaşları da türkiyeye nasıl geldiğini anlatırken rüyasında türkiyeye çağırmış birileri, çok etkilenmiş falan öyle karar vermiş mesela gelmeye. yatmadan önce ne yiyip ne izliyorsunuz falan diyesim geldi.
antalyadaki kiliseye gidişimi hatırlıyorum da kıkırdayarak çıkmıştım. yine aynısı oldu. saygısızlık aslında ama gerçekten çok zor benim inanmayıp uzaktan baktığım şeyleri böyle hayatlarının merkezi haline getirip, yaşamlarını ve yaşadıkları insanları ona göre seçmelerini yargılamadan kabullenmek. din bambaşka mevzu, bir de oradaki ortama dışarıdan bir gözle bakınca, belki çıkarsızca inandıkları şeyleri diğerlerine yayma çabalarını gördükçe bugün baya şaşırmış bulundum. öyle şaşıra güle yedik içtik dans ettik.

24 Nisan 2014 Perşembe

bence bu bi işaret.

bu bi işaret olmalı!

bi işaret gelsin yapcam/yapmicam.

işaretlerden işaret beğenirken insanlar, her zaman görüp korkarak uyandığım bir rüyadan uyandım gene. rüya hep aynı aslında, ben beni kovalayan bir köpekten koşarak kaçarken nefesimin kesildiği bir anda uyanıyor, bunun bir rüya olduğuna şükrediyorum. köpek aynı köpek, yol bizim eve giden dümdüz yol, koşarken sığınacak ne yer ne kimse var. hep aynı korku.

dünse yürüyordum aynı yolda, sonra korkup uyandım.
bence bu bi işaret, o koşu bir yarışa ediyordu ve ben artık koşmuyorum. pes yani bir nevi. umudum da geçmiş.. ne olacaksa olsun.

23 Nisan 2014 Çarşamba

http://www.youtube.com/watch?v=c7K_O5FRbM0&feature=kp


çok böyle değişik modlarıma uyan bir şarkı bu!

sıkışıp kaldığınızda, yapacak bir şey olmadığında, her şey belirsizken, ters dönmüş böcek misali bir haldeyken sizi daha dibe çeken şarkılardan, çünkü sizden. siz ki her şeyden uzaklaşmak isteyip, geride kalacakları mahvedebilecek bir düzensizliktesiniz. siz ki boşvermişlikten, çünkü inançsızlıktan, her şeyi daha da gerilere taşımış ve mahvetmişsiniz. inancınız kalmamış kendinize ve geleceğe. insanı öğrendikçe, insan davranışlarının doğasına şahit oldukça hem daha iyi öngörülerde bulunabilir hem de sebepleri tahmin edebilir hale geliyoruz. bazı kabul edilmesi gereken gerçeklerle yaşıyoruz ve görüyoruz ki değişmek çok zor. istikrarlı olmak, sözünde durmak, günü kurtarmaya çalışırken geleceğe dair hayalleri gerçekleştirmek emek istiyor. iki kaya arasında sıkışmışken çıkıp yön seçmek gerekiyor. seçtiğimiz yönde karşımıza çıkan insanların gerçekliklerini, ne istediklerini göz önüne alarak başka yollara açılabiliyoruz.

ama genelde olmuyor. olmuyor arkadaş beceremiyoruz, inişleri ve çıkışları olan ilişkileri hep inişte tutmayı seçiyoruz, adrenalini bol. bu yazı böyle sürmemeliydi sanki başka şeyler vardı ve her şeyin sonu vardı.
 siz gitmeye çalışsanız da bırakmayan insanlar saygıyla, sevgiyle..

19 Nisan 2014 Cumartesi

after an important exam for me, in a rainy and stormy day, i had gone to bursa for the psychology congress. my group friends had gone earlier because they didnt apply for erasmus. while we were in bursa, altough i was tired, we had spend good times, we ate good things, seminars were very inspiring. and an assistant proffessor from Ege Uni who gave physiology lesson to us, made us a promise about his studies and summer school. i want to believe him :D saturday, simge and me decided to go to istanbul for concert and we went. it was my first time in istanbul, its unbelivable. İstanbul as i see, enormous and gorgeous. it was only 7 hours in istanbul and i loved it. i wish had spend more time and discover the city, but i have no money and time for this. i hope i will one day. and back to the izmir because monday midterms would start unfortunately. 6 unnecessery exam. i hated studying and yesterday they finished and i couldnt do nothing. i studied not much, i didnt expect hard question like those, tough. fuck it.

what am i supposed to do? i feel like relationships are temporary all the time. i dont want this because it happened always same and i hurts when people go away from you. it happened and it seems it will be again.
work hard, play hard
love more
dont expect anything
sometimes i feel very bad, its hard to guess what will happen and it makes everything complicated. we have reality and i have dreams.. i wish next year, i would travel europe. i want to move on from where i started. i wanna making progress.
the girl who i left in the past was weak and poor, and i never want to be like this again. i must handle all problems even my periods.

9 Nisan 2014 Çarşamba

I'm taking a lesson 'Children who need protection' i guess i can translate that way mostly :D Turkish meaning is korunmaya muhtaç çocuklar. In this lesson we have studied  'Convention on the Rights of the Child' and Child Rights law, child abuse, domestic violence and incest until today. every lesson we are talking about how harmful they are for children. today i had a presentation and i have talked about the effects of domestic violence on the children. this problems are different in every culture and this is so weird to me. such as the fathers who raped his girls, couples who show their sex life to their children. we must teach our children human sexuality, we must teach them about exploitation and how can they protect themselves. if we dont teach, one day they will grow up and wont be a healthy person maybe.

7 Nisan 2014 Pazartesi

last week i started taking taekwondo lessons and i really liked joining it. i love doing sport and this defense sport is really necessary for me. i was very bad mood before the lesson and after one hour it changed my mood and it made me energetic. i feel good.

why am i writing this essay? becuase i wanted to tell people who come to sport salloon. today i realized that there are so many people in there and there is a multicultural environment. i met 3 ladies from USA, the masters are from Korea, there are students from China and a lady(i guess) from Italy. i met a guy 53 year old. he had lived in Germany once upon a time, he is sportive and intellectual older person who i ever met. he talked about his wife who do not like his habits such as reading and sporting. i tought that who knows what kind of problems does she have. whatever. maybe she does not want to be with him.

A lady from USA, her name is Brooke, she gave me her number, she graduated from Psychology department. when i asked her why she came to turkey, she told that she was here because of learning muslim culture. she will turn back to USA for her masters. i will ask what is going to she study? i really wonder.
she asked me about when is my exams and whether i excited or not. i told her, i am excited but not for my real exams, for Erasmus exam. She asked where will i go? I said Netherlands or Italy and she told that lady from Italy. i want to go.i just want. new experience, new bed, delicious food and not to stuck in a room with people from all around the world. i could be. if we want, if we have the chance? why not? i liked this multicultural place and i hope it would be better next year.

26 Mart 2014 Çarşamba

üff nasıl zamanlar geçip gidiyor..
bazen yaşamın kendisine katlanmak çok zorlaşıyor. geçen hafta en korkunç dönemlerden birini geçirdim. yanımda kimseyi isteyemedim, istediklerim yoktular. kafalar çok karışıktı. birilerine bağımlı yaşamak size asla mutluluk getirmiyor arkadaşlar kesin bilgi. düşünceler insana bu kadar zarar verir herhalde anca. dibe çöküp yok olup gitme isteği geliyor. bir şey bekliyorsun ve o olmuyor. olmayınca kötü hissediyorsun, krizlere giriyorsun. ağlıyorsun. olmadığın bir insana dönüşüyorsun, bazen iyileşiyorsun ama iştahın kesiliyor, çevrendeki insanları sevmeye çalışıyorsun, sevdiklerini uzaklaştırmışsın, zaten uzakta olanları sevmeyi bırakmışsın. hayal etmişsin. gerçekleştirememişsin. bir şeyleri hep değiştirmek istemişsin. bazı şeylerin içinden gelmesini beklemişsin. gelmeyince suçu hep başkalarına atmışsın. aslında suçlu olmasa da sorumlu olanlara kin beslemişsin. sonunda hep birilerine ihtiyaç duymuş ancak kaçmışsın.

baş ağrıları ve mide yanmalarıyla baş başa kalmışsın. belki boşa yaşamışsın. sevmeye sevilmeye aç olmak, doyurması en zor noktalardan birisi galiba.

dün annemi arayıp özür dilemek istedim. 'anne özür dilerim, sizinle geçirebileceğim onca boş zamanım varken, onca tatilim varken bile yanınıza gelmediğim için  özür dilerim' yapamadım ki. yapamam da.

28 Şubat 2014 Cuma

im an alien im a legal alien im an english man in new york!!

sistit olup tane ilaç kullanmak nedir bilir misiniz? kırmızı işemek nedir? çok acıklı olum :(
resmen alkol aldım diye neler oldu!

o değil de benim programlı yaşamam lazım. pazartesi gelişim psikolojisi var, kuram işleyecekmişiz. salı pdr'den gelen bir hocayla counselting işleyeceğiz kitabını fotokopiciden alacağız (bu 1), çarşamba korunmaya muhtaç çocuklar için yapılcak çok şey var, aldığım ingilizce romanı okumam lazım (bu 2), çocuk hakları sözleşmesi çıktısı alıcak (bu 3), aile bakanlığının sitesinden bölümler okunup rapor yazılacak (bu 4), spss indirilecek (bu 5), klinik görüşme ve gözlem notları düzenlenecek ve psikanaliz kitabı okunacak, fotokopiciden notlar alınacak (bu 6), research grup çalışması için fikir üretilecek (bu 7), sosyal psikoloji konusu okunacak (bu 8).

ingilizce kitabını da 1hafta içinde sipariş edeceğim (9)

bu daha başlangıç <3 sıçtım la bu dönem

21 Şubat 2014 Cuma

hayat kaçık bir uykudur

saat 2ymiş uykum yokmuş açmışım başım ağrıyomuş falan hiç sorun değil.
ya aslında geçiyor. birkaç saate uykum gelecek, uyandığımda baş ağrım geçecek sonra güzel bir kahvaltı yapacağım falan güzel olacak. döngü sona erecek tekrar acıkacağım. öğünler değişecek, masalar değişecek, masadakiler değişecek. hemen kalkıp gitmek isteyeceğimiz masalar olacak, hiç bitmesin diyeceğimiz yemekler, hep yanımda kalsın diyeceğiniz insanlar. yemekler bitecek ve insanlar gidecek. uykular gene kaçacak ama iştahınız kesilecek

bin doz öfke

bu gündüz  itibariylen yalnızlık sefamıza son veriyoruz. üstelik okul açılıyor. yine bir ton gürültü ve karmaşa aman yarebbi. bu dönem neler olacak kestirebiliyor muyuz?
hayattan beklentimiz nedir? hayat bizi daha nerelere sürükleyecek?
değişik insanlar var hayatımda. anlattıkları belki onların müthiş derecede inandıkları şeyler olsa da o konularda onlardan daha çok şey yaşamış biri olarak, yaşadıklarımı anlatamasam da çok tepeden bakıp değerlendirebiliyorum ama diyemiyorum mesela 'sandığınız gibi değil bu hayal ettiklerinizi yaşamak' onun yerine belki böylesi daha iyi olmuştur demekle yetiniyorum.

bazı babalar var mesela ya da anneler. doğru kabul edilen ama işin yanlışlığını da görüp çocuğuna kendi doğrusunu seçme özgürlüğü tanıyan. sonuçta istendik özelliklere sahip çocuklar yetiştiren. tamamen bağımsızlığını ilan etmemiş ama kendi yolunu bulabilen çocuklar. istenen koşullar altında yetiştirilmiş bireyler.

içten içe çok kızgın olduğumu fark ettim. annemle babama. evet eğitimli insanlar olmadıkları için yaptıkları yanlışları nasıl yaptıklarına ve gözden kaçırdıkları asıl doğruları nasıl kaçırdıklarına hem şaşırıyorum hem de gülüyorum. ama kızıyorum da elimde olmadan. çünkü hep elde edemediklerimi arzuluyorum ve artık problemin en başta başladığını düşünerek onları suçluyorum, farklı şartlarda her şeyin daha farklı olacağını bilmek de üzüyor beni.
az önce akın eldes belgeseli izledik, müzisyen olmanın hayallerini kurup, gemi inşaatı mühendisliği okumuş ama sonunda hayallerini gerçekleştirip müzisyen olmuş. babası hala iyi okullardan geçtin, öyle yapsan daha iyi şartlarda olmaz mıydın diyor. belki daha iyi şartlar olurdu ama bu kadar mutlu olur muydum orası şüpheli diyor. bunu izlerken babamla konuştuk, özgeyi alanyaya yerleştirip dönmüşler, hatun yaşama amacını bulmuş babam hala kpss diyor dershane diyor.

bir de şu aile modeli var ki kıskanılası, ne olursa olsun seni seveceğiz modelleri. başarısız olsan dahi sana saygı duyup desteğimizi esirgemeyeceğiz. ben o konuma hiç düşmedim ama düşmek bile korkutucu çünkü öyle olacağını hissetmiyorum. özge daha 24üne yeni girdi.  sanki hayata çok geç kalmış gibi davrandılar, savundukları tek tez adam olun istiyoruz. olamıyoruz. zaten şartlarımız aynı değilken bizden esirgenen bağğğğğzı duygular bizi aşağı çekmiş hep. neden bu kadar suçlamacı yaklaşıyorum çünkü kızgınım. değiştiremeyeceğim gerçekler için, durup dururken yüzüme çarptığım bu gerçekler için tüm dünyaya kızıyorum bir de pms falan var her şeye kızdırtıyor!

şarkı gelsin sebastian! tık

17 Şubat 2014 Pazartesi

selam. dün fark ettiğim üzere 15 gün olmuş buraya geleli. 1 hafta daha tatilim var, 5 haftalık tatilimin 3'ünü kendi başıma geçirdim. 2 haftanın geçişini zaman kavramını kaybetmemle beraber hiç anlamadım. dün ve bugün biraz sıkıntılı geçti ama onun dışında iyi gibiyim. çoğunlukla özgürle oluşumuzdan belki fark etmedim bile nasıl geçtiğini. -30 iq ve +3 kiloyla dönülmüyorsa ona tatil denmez zaten :) şaka maka bu yaz tatili değildi ve ben yine de mal oldum. dizi ve film izlemekten gecelerim gündüze döndü. torrentten film indirme konusunda uzman oldum. ev işleri temizlik bulaşık yemekle vakit geçirdim ve uyudum. hasta oldum, hastayım diye götümü hiç kaldırmadım ama boğazım hala iyileşmedi. götümü kaldıramadığım için pilatese de bir türlü başlayamamıştım ama yarın başlıyorum çünkü kafalar gitmeye başladı :D
 2tane bütünleme sınavına girdim, bir tanesiyle not yükselttim, diğeriyle umutsuz vaka olduğum bir dersten geçtim ya da hoca geçirdi bilemiyorum. 3 dönemdir ilk defa bir dönemi ders bırakmadan geçtim ortalama bir düzeyde.

şu gün itibariyle the walking dead dizisini yarıladım, zombilerden tiksindim.
Dan in real life (kardeşiyle aynı kadına aşık olan bir baba, kızları ve ailesiyle ilişkisi)
Hachiko (sahibine ölümüne sadık Hachi cinsi bir köpek)
Spirited away (ailesi başka bir şehre taşınan kızın ruhlar dünyasıyla başa çıkış öyküsü)
A dangerous method ( Freud ve Jung'un psikanalizin ortaya çıkış yıllarındaki ilişkileri, talking cure methodu)
Moneyball (kaybeden bir beyzbol takımına yapılan oyuncu seçmelerinde değişikliğe gidilmesi, oyuncuları matematikle seçmeleri sonucu üst üste kazanma rekorları kırmaları)
12 years a slave (özgür bir zencinin kaçırılarak köle olması, köleliği sürecinde yaşadıkları, dönüş hikayesi)
The soloist (şizofren bir çelloistin sokaklarda yaşarken bir gazeteci tarafından keşfedilişi)
They live (içimizde yaşayan uzaylılar, they live we sleep)
Crossroads (blues'un anavatanına dönen ve gerçek bir bluesman olmaya çalışan bir gitarist)

falan filmler izledim. 3ü hariç hep özgürle.
Kahvede Şenlik Var diye bir tiyatroya gittik, görücü usülü evlenmeyi düşünen bir kadın ve erkeğin tanışacakları kahvede önce garsonla tanışmaları ardından gelişen konuşmalar temalı biraz boş ama eğlenceli bir oyun denilebilir.

götümü kaldıramaz, işe yarar bir şeyler yapamazken kaygılarım daha da artıyor. mezun olunca ne olacak? benden bir bok olmaz gibi.

4 Şubat 2014 Salı

ne beklentilerle geldik günlere... nelere sahip olup nelerden vazgeçtik? nerelerden geçtik ama nereye varacağız? hiçbir şey eskisi gibi olmayacak evet. eskisi gibi olamayacağız. kolay değildi yaşananlar. beklenti dahilinde de değildi. yaşantılara açıktık da içinde bulunulan anı mahveden insanları bundan sonra hayatımızda güzel yerlere koyamazdık. koysak kendimize haksızlık etmiş olurduk. kendimizin hayat anlayışı için genelde sakin davranmak, fevri hareketlerde bulunmamak, sinir stres altında da ağzından çıkacakları düşünmek var. kendi kendimize yetmek temel amaç olsa da kendimizin olmayan bu dünyayı başkalarıyla paylaştığımızı unutmamak kenarda ve ulaşılabilecek yerlerde durması gereken amaçlardan. evet asıl amaç yalnız kalmamak, yalnız kalmak ihtimaline karşı hazır olda beklesek bile!

öyle küçük hesaplarım var işte benim de yanlış yapmiyim çok diye. bana yapılacak yanlışlara da hep hazırlıklı yakalanmadığım için, en kolay yoldan kaçtım ben de.

küçük hesaplar bence bunlar, bir nevi sinsilik. (güzel türkçemizde sinsilik diye bir kelimenin var oluşu takdire şayan gerçekten.)

neyse dediğim gibi dünya sandığımız, düşündüğümüz gibi bir yer değil. dünyadan kastım elbet yer küre değil. bizim dünyalarımız, kendi yarattıklarımız. en hümanist bakış açısıyla özgür insanın kendi kararlarını verdiği yer. seçimler yaptık, kararlar verdik. daha iyisinin olacağına inandık. vazgeçmemeyi öğrenememişiz. bilmediklerimizin içinde boğuluyoruz çünkü acı ve gözyaşı getiriyor.

8 Ocak 2014 Çarşamba

salı günü dersim mersim yoktu sabahtan tüm gün evde yatarken dedim ki özgüre, çıkınca gel bir kahvemi iç. sonra biraz oturduk ettik derken hadi dedik çıkalım bişiler içelim, biraz saçmalıklar var ama boşverin. dersim de var 7de, biz evden çıkarken saat 6.50 civarı, neyse 1 saat geç kalsam bir şey olmaz diyerekten süvari caddesinde bir yere oturalım ki kursa da yakın olsun düşünceleriyle şurası mı burası mı derken daha önce birkaç defa oturduğumuz bystra adlı mekana oturduk. salı günleri 5tlye açık büfe, 5tlye şarap günü varmış meğer orada. aa şansa bak diyerek daha bir yayılarak oturduk. neyse yiyoruz içiyoruz konuşuyoruz derken orada mekanın sahibi olduğu belli bir adam konuşuyorken kulak misafiri olduk, aa acaba ege tıpta hoca mı derken adamı masamızda bulduk kısa süre içinde, baktık bizle şarap içiyor, bize şarap ısmarlıyor falan, hatta menüye yeni koyacakları köftenin tadına bakmamızı istiyor. doçent olurken geçtiği süreçleri, okuduğu zaman çektiği zorlukları, alevi oluşunu falan  öğreniyoruz. işte bu salı günlerini öğrencilere şarabı sevdirmek için yaptıklarını falan anlatıyor Özgür'e diyor ki benim de alevi olduğumu öğrendikten sonra, iyi yere kapak atmışsın.. o da dinliyor merakla anlattıklarımızı dinlerken gözüne doğrudan bakıyor ve hiç kırpmadan dinliyor. tıp konuşup, gezmekten ve yurtdışı fırsatlarından, kafeleri üzerine konuşup farklı ve alakasız bir akşamdan sonra dersin de yalan olduğu bir akşamda evlere dağılıyoruz.
ben isveçli bilim adamlarının bile açıklayamadığı kafayı yastığa koyar koymaz uyumayı başaran insan modeliyim. o gece uyuyamadım. o kafede otururkenki halime bürünüp uyuyamadım, o enerji beni çok sarsmış ki uykum kaçtı. bence çok ilginç