içinde kaybolup kendimi düşünmediğim, bir süre rahatlamış hissettiğim bir yoğunluğun içerisindeyim. gezip, keyifli sohbetler, güzel yemekler yiyorum, psikoloji camiasından insanlarla keyifli sohbetler ediyorum. nihayet kendimi ifade edebiliyorum.
eskişehir-ankara-konya'da 4gün geçirdim, google map'in hesabına göre 1500 km yol gittim, son derece keyifli ve lezzetlibir yolculuk oldu elbet, totalde 200 liramla :D ve perşembe cuma ekmeye niyetlendiğim derslerin birine hoca gelmemiş sabahın 9 buçuğunda, diğerini de işlememişler.
eskişehirde artık gezecek yer kalmamış, google a eskişehirde yapılacaklar yazınca çıkan her şeyi yapmışız meğersem. bu 4. gidişimdi, artık keyif zamanı, canlı müzik, çerez, miss gibi filmler.
fellas'ın burgeri güzel baya, bir de tavuklu güzel şeyler de yedim, hatırlamıyom oranın adını :D benim ozancana 10. sınıfta dershanede yaptığımız bir çekilişte aldığım kocaman bir kupa vardı, hala kullanıyor, dedi ki bunu artık kullanmicam, yıpranmaya başladı. eyvallah gözüm.
ozancan ve sevgilisiyle takıldık biraz kurtcaya nispet yaptık falan sonra gitme vakti geldi
cumartesi sabah da hızlı trenle ankara'ya geçiyorum. berna karşılıyor beni, nasıl özlemişiz, bilmediğimi umduğu bir yere götürüyor, bilmiyormuşum :D Papazın bağı adında ağaçlıklı ve ağaçların sararmış yapraklarını döktüğü, sıcak ve sevimli bir butik kafe, artık büyüyoruz, konuşmalarımız da içeriği de olgunlaşmış ve bunu fark edebiliyoruz, arkadaşlıklar güzel. orası eskiden buzbağ şaraplarının yapıldığı yermiş diclenin babasından aldığım bilgiye göre, orada bir süre vakit geçirdikten sonra acıkıp yıldız aspava restaurant zincirine gidiyoruz. aman allahım o mezeler.......... hakketen çok iyiydi yalnız. sonra da kaybola kaybola yürüye yürüye nerelerden geçtiğimizi bilmediğim yollardan geçtik, sonra da bernanın sevgilisiyle buluştuk, biraz da onlarla vakit geçirdikten sonra kalacak yerim de olmadığından haliyle tren istasyonuna bıraktılar beni, yine hızlı trenle istikamet konya!! :D
akşam10buçuk gibi konya'ya indim, dicle ve babası karşıladı beni, babası psikiyatrist, enerjisi müthiş yüksek bir adam, eve geldik oturduk, sohbet ettik biraz, konyanın tek clubına gitmek gibi bir fikir varken vazgeçip güne güzel başlayalım dedik, diclenin annesi de çok tatlı bir kadın, el işlerine düşkünlüğü ve çalışmaları müthişşş, evin her tarafı ahşap boyamaları, kendi yaptığı süsler ve diğer dekorasyonda kulanılan hediyeliklerle süslü ve zevkle döşenmiş, bir de çok fazla çiçekleri var, annemle tanışmaları lazım acilen :) sonra uyuduk, sabah sille'ye kahvaltıya gittik, sille çok eski bir yerleşim yeri ve bir rum kötü, o kadar çok mezar taşı var ki, aslında o kadar ölmüş insan yokmuş ama atalarının hatrına, burası bizim yerleşim yerimiz demek için öyle yapıyorlarmış, bir de kilisesi var, onarılmış ancak öyle parlak renklerle boyamışlar ki sahte olduğu çok belli. orada kilden çanak çömlek yapan ustalar izledik, elle şekil verirken müthiş şeyler yapıyorlardı, bir de mum dükkanları vardı, şekil şekil boy boy kokulu mumlar. sonra da mevlana çağırdı bizi, mevlana müzesini gezdik. konyada bizim sınıftaki erasmuslularla karşılaştık, dünya çok küçük dedim, sonra da tirit yedik. tirit de tirit yaaaani. meşhur tiritçiye girebilmek için insanlar sırada bekliyor, biz de bi 10 dakika bekledik galiba, konyadaki esnaf da çılgın, mesela et bitince yenisini takmıyor, dükkanı kapatıp evine gidiyor. sonra biraz daha dolaşıp yorulup eve döndük, televizzyon izledik takıldık ettik bir de acıkmadan etli ekmek yedik, öküz gibi yedik ama nasıl güzel nasıl güzel :D
sonra da 11 otobüsüyle izmire yolculuk başladı dicleyle birlikte, tabi biz izmirde eylülde görüşmüştük ancak, sonra bir türlü bulaşamadık ki konyada buluştuk resmen, konya sevenleri kavuşturur!! yolda da son dedikoduları yapıp uyuduk artık sabah da ayrıldıkk
vee pazartesi başladı yani bu hafta, aman yarabbi o nasıl bir gün oldu, sabah geldikten sonra 2 saat uyuyup duş alıp çıktım, alsancakta bir işim vardı gittim sonra da derse geçtim 1de, ikinci dersim 5te bitti, hala sağlam hala ayaktaydım. sonra taekwondo dersime gittim, ordan da tekrar alsancaka TODAP toplantısına gittim, bu toplantıda da yeni psikologlar ve öğrenciler vardı, nefis bir tartışma ve paylaşım ortamı. artık 2 haftada bir toplanılacak. dönünce de pınarın yanına uğradım, sonra da öldüm :D
salı sabah uyanamadım haliyle derse de gitmedim. öğleden sonra da psikiyatr ismail abinin ricası üzerine tıp fakültesine gidip psikolog Ayşe hanımla birlikte bir tez çalışmasına yardım ediyoruz, şizofren hastalarına hafıza, dikkat ölçümü yapıyoruz bir nevi. ilk gün olduğundan ayşe hanım bana nasıl yapılacağını gösterdi yazın hem hastanede hem trsm de bulunmam çok faydalı olmuş çünkü hastayla karşı karşıya gelmekte sorun yaşamadım ve daha önce test yaptığım için de gayet rahat yapabildim, sonra tuğbanın yanına gittim çünkü ödevle alakalı sinirliydi belli ki, evinde oturduk biraz, pınar saçlarımı kestirdim diyince onunla görüştük, bi şeyler yedik, büyükparktaki öğrenci merkezinde birkaç arkadaşımla karşılaştık falan, otururken kalktı sigara içcekmiş. öküz. kemoterapi gören benim sanki. neyse bi sinirlendim, kalktık gittik, ödev vardı yarına, onu bile yapamadım, o gün de öyle bitti..
çarşamba sabahtan endüstri ve örgüt psikolojisi ödevi için bir türlü şirket bulamayıp en son tuğbanın babasının arkadaşının sasalıdaki havatek makine sanayisi şirketine gittik sabah 8de yola çıkıp, sasalıya gittik, en sonunda ödevimizi yapabilcez, insan kaynakları departmanının yardımıyla, insan kaynakları daha çok iş alım ve verim artırma işleriyle uğraşıyor, sanıyorum ki ben klinikte olmayı, hasta görmeye daha sıcak bakıyorum. ordan dönünce de psikiyatriye gittim yine, bu sefer ben yaptım testi, yaklaşık 40 dakika sürüyor, ve fena da olmadı, sonra görüşmeye gelen birkaç hasta oldu, bir tanesine TAT yaptı, sen de kal öğrenirsin falan deyince nasıl mutlu oldum, izledim, dinledim heyecanla. sonra da bitti orada işim, foruma gidip bir çizme aldım kendime,topuklu, bağcıklı falan, ne zamandır istiyordum, biraz alışveriş yapıp mutlu oldum, kursa gittim, gene müsabakada bileğimi incittim, zaten gönülsüzdüm :D kurstan çıkmadan önce de tuğbayla konuştuk, simge o ben 3ümüz yer fıstığına gittik, ne keyifli bi akşam oldu, zaten pms im sinirliyim, 2biraya, fıstığa, turşuya sinir mi kalırmış, öyle de 11 oldu eve döndük, ben pert tabi artık.
vee bugün perşembe, sabahtan derse, ordan psikiyatriye, ordan da fransız kültür merkezine, insan hakları vakfinin belgesel film gösterimine. içerideki filmin bitmesini beklerken, kantinde tost yiyordum, hafif yaşlıca bir adam da yanımda oturuyor, gülümsedi, filme neden girmediğimi sordu falan, geç kalınca almadılar didim, işlerini yapıyolar demek ki didi, meğer o da vakfın kurucu ortaklarındanmış, todaptaki baran beyden bahsettimi onu da tanıyormuş, bu çalışmayı iletişim fakültesinde benim genelde tüm çalışmalarını izlediğim bir hoca var hilmimaktav adında, çok da hoş bir adam, onunla birlikte organize ettiklerinden bahsetti, psikoloji okuduğumu da duyunca, ileride çalışabileceğim bir yer de olduğundan vakfa ziyarete gelebileceğimi söyledi. sonra filmleri izledim, en son çıkarken dışardaki kapıda hilmi hocayı gördüm, önce o selam verdi, hocam dedim ben ege psikoloji 3. sınıftayım,iste bütün çalışmalarınıza katılmaya çalışıyorum falan, beni tanıyormuş yani daha önce görmüş, işte sizin de katkı sağlamanızı istiyorum falan dedi, en azından katılımcı da olsa falan, hoş bir sohbet oldu,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder