7 Haziran 2014 Cumartesi

özgüvenim yerlerde. zaten hiçbir zaman özgüveni yüksek bir insan olmadım ama bu sefer, yaptığım seçimlerin de hep bu sebepten olduğunu görüyorum. insan ilişkilerinde yaşadığım sorunlar da, yaşadığım birçok olay da kendime güvenemediğim için olmuş. çevremi oluşturan, oturup vakit geçirdiğim insanları düşününce, bir noktada hep kendimde eksik gördüğüm şeyleri kapatıyorlarmış ve ben kendimi hep eksik hissediyorum. sanki daha iyisi olamaz, daha ileriye gidemem gibi görüyorum. erasmusta yedekte olunca o kadar üzülmediğimi sanıyordum ama post travmatik oldu biraz benim için. başarısızlık hissinin acısını duyuyorum. yapabilirdim, çevremdeki insanları engel olarak gördüm ve engellere yenilip başaramadım. sonra kendimi avutmaya çalışıp avutamıyorum. sonuçta hep suçlamak kalıyor. kendini, seçtiklerini ve seçemediklerini, en çok da ailem dediklerini.
sonunda elinde hiçbir şey olmuyor. kimse de kalmıyor. kimsenin kalmaması için bu kadar çabalamam gerçekten mucize. hiçbir soruna çözüm bulamayış, bazen bile bile yaptığın yanlışlar ve kolay vazgeçişler var hep hayatında. en çok tuzlu gözyaşları.
biriyle sorun çıktığında içimden geçen ilk cümleler artık, iyi madem görüşmeyiz
evde sorun mu var, iyi evi ayırırız,
sevgiliyle sorun mu var, iyi ayrılırız. sanki bunları yapsam her şey düzelecek. oysa düzelmeyecek. eski insanlardan vazgeçmek ne kadar zorsa, yenilerini hayatına sokmak da zor ve zahmetli. bütün senaryoyu baştan oynuyorsun, biraz da sonunu biliyorsun ama yine de aynı dramaya biraz da komedi katarak yazıp çizip bozuyorsun, aynı rollere başka insanları koyup doğaçlama yapmalarını bekliyorsun. yönetmen sensin ama oyunun akışına kapılınca hatalı bir sahneyi baştan çekemiyorsun, daha bir tiyatro sahnesi, daha bir yankılı sesler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder