tüm adamlar ölmeli.
en sonunda dönüşeceğim hal sanırım.
26 Haziran 2014 Perşembe
12 Haziran 2014 Perşembe
bir final döneminden merhaba!
deli başım ağrıyor. deli ders çalışıyorum, böyle not çıkara çıkara ölümüne çalışıyorum. çalışmak pek benlik değil ve yine de yapmam gerekenler var. kütüphane evim, otomat da mutfağım oldu. abarttım biraz. olsun. kendi evime pek nadir uğruyorum böyle üstümü değiştirmeye falan. bana hiç sıkıntılı bir durum gibi görünmüyor. sonuçta yadırgamıyorum böyle bir bağımsızlığı. gerçi ben rahatsız olmuyorum diye, gözde de olmuyor değil sanırım. anlayamıyorum hiç. mütemadiyen trip yiyorum. acaba yine neyi yanlış yaptım diye düşünmekten de yoruldum hem sıkıldım. zor insan vesselam. ben de hoppa bir insanım. sabitlerimi kendim belirliyorum, buluşamıyoruz ortada, ilişkinin yavşağı, dengesizi benim. napalım? değişimi istemek kadar kabullenmek de zor. ben de böyleyim. düşüncelerimdeki değişimi görseniz, şaşırır kalırsınız. ama ben genel olarak insan sevmiyorum galiba. 6 kişilik bir arkadaşlık grubu oluşturduk zamanla, ben hep dışarıda hissettim kendimi, yine bakıyorum, olmuyor arkadaş. birinin arkasından konuşup onunla canımlı günler geçirmek benlik iş değil. ve hep aynı hisse kapılıyorum, ben olmasam değişen bir şey olmayacak.
sonracığıma, psikoloğa gidesim var. gitsem desem ki, ben her şeyi bildiğimi sanıyorum, sonuçları görüyorum ama kendimi yapmaktan alıkoyamadığım şeyler var. bu ilişkisellik beni öldürecek, bulduğum en acısız yöntemle öleyim istiyorum.
deli başım ağrıyor. deli ders çalışıyorum, böyle not çıkara çıkara ölümüne çalışıyorum. çalışmak pek benlik değil ve yine de yapmam gerekenler var. kütüphane evim, otomat da mutfağım oldu. abarttım biraz. olsun. kendi evime pek nadir uğruyorum böyle üstümü değiştirmeye falan. bana hiç sıkıntılı bir durum gibi görünmüyor. sonuçta yadırgamıyorum böyle bir bağımsızlığı. gerçi ben rahatsız olmuyorum diye, gözde de olmuyor değil sanırım. anlayamıyorum hiç. mütemadiyen trip yiyorum. acaba yine neyi yanlış yaptım diye düşünmekten de yoruldum hem sıkıldım. zor insan vesselam. ben de hoppa bir insanım. sabitlerimi kendim belirliyorum, buluşamıyoruz ortada, ilişkinin yavşağı, dengesizi benim. napalım? değişimi istemek kadar kabullenmek de zor. ben de böyleyim. düşüncelerimdeki değişimi görseniz, şaşırır kalırsınız. ama ben genel olarak insan sevmiyorum galiba. 6 kişilik bir arkadaşlık grubu oluşturduk zamanla, ben hep dışarıda hissettim kendimi, yine bakıyorum, olmuyor arkadaş. birinin arkasından konuşup onunla canımlı günler geçirmek benlik iş değil. ve hep aynı hisse kapılıyorum, ben olmasam değişen bir şey olmayacak.
sonracığıma, psikoloğa gidesim var. gitsem desem ki, ben her şeyi bildiğimi sanıyorum, sonuçları görüyorum ama kendimi yapmaktan alıkoyamadığım şeyler var. bu ilişkisellik beni öldürecek, bulduğum en acısız yöntemle öleyim istiyorum.
7 Haziran 2014 Cumartesi
bu öz güven meselesi ortaya çıkmadan önce aslında çok daha değişik şeyler oldu bende.
ben şurada olsam daha iyi olurum dediğim bir yere sahip değilim pek, bir yere ait değilim yani, pek ait olayım da istemiyorum sanıyorum. 23Mayıs gecesi Antalya'ya gittim yine içimde sıkıntılarla. yol verin bana gideyim tipinde bir insanım çünkü ben, gidince rahatladığımı sanıyorum. arkada bıraktığım kimseyi de gözüm görmüyor, aklım kalıyor kalmasına ama döneceğimi ben biliyorum, onlar bilmiyor diye hep sorun oluyor gitmeler de. neyse gittim ben yine antalya'ya. değişik oldu. annemle ve çalıştığı yerdeki insanlarla vakit geçirdim, bayram bey'in hayat hikayesini dinledim. ertesi gün de Alanya'ya gittik, ailecek buzları çözüyoruz. sonra dönüşte fark ettim ki ben ufak ufak hep bir yerlere gidiyorum, Özgür'den uzak kalıyorum, çok da özlemişim, değer mi dedim, gevher git git nereye kadar, hiçbir yere varamıyorsun bu gitmelerle, kal artık. sonra yaşasın yollar diyen, yolları kutsayan ben durulmaya karar verdim, evde patlıcan yemeği, tarhana yapan bir tip oldum. muhtemelen bu da ben değilim. ben'i bulmak zor aslında, bulduğun ben'lerden birinde kalmak gerek. sonra döndüğüm sabah pınarla konuştuk, yüzleştik aslında. ama yine bir yere varamadık. ben çok üzüldüm aslında bir şey yapamıyorum/yapmıyorum diye. olmuyor işte, ya elinden bir şey gelmiyor ya da içinden. hep olanlarla yapabileceklerin arasında sıkışmışsın . doğruyu da biliyorsun bazen yapman gerekeni de çok iyi bildiğini sanıyorsun. ne o doğruyu yapıyorsun ne de....
ben şurada olsam daha iyi olurum dediğim bir yere sahip değilim pek, bir yere ait değilim yani, pek ait olayım da istemiyorum sanıyorum. 23Mayıs gecesi Antalya'ya gittim yine içimde sıkıntılarla. yol verin bana gideyim tipinde bir insanım çünkü ben, gidince rahatladığımı sanıyorum. arkada bıraktığım kimseyi de gözüm görmüyor, aklım kalıyor kalmasına ama döneceğimi ben biliyorum, onlar bilmiyor diye hep sorun oluyor gitmeler de. neyse gittim ben yine antalya'ya. değişik oldu. annemle ve çalıştığı yerdeki insanlarla vakit geçirdim, bayram bey'in hayat hikayesini dinledim. ertesi gün de Alanya'ya gittik, ailecek buzları çözüyoruz. sonra dönüşte fark ettim ki ben ufak ufak hep bir yerlere gidiyorum, Özgür'den uzak kalıyorum, çok da özlemişim, değer mi dedim, gevher git git nereye kadar, hiçbir yere varamıyorsun bu gitmelerle, kal artık. sonra yaşasın yollar diyen, yolları kutsayan ben durulmaya karar verdim, evde patlıcan yemeği, tarhana yapan bir tip oldum. muhtemelen bu da ben değilim. ben'i bulmak zor aslında, bulduğun ben'lerden birinde kalmak gerek. sonra döndüğüm sabah pınarla konuştuk, yüzleştik aslında. ama yine bir yere varamadık. ben çok üzüldüm aslında bir şey yapamıyorum/yapmıyorum diye. olmuyor işte, ya elinden bir şey gelmiyor ya da içinden. hep olanlarla yapabileceklerin arasında sıkışmışsın . doğruyu da biliyorsun bazen yapman gerekeni de çok iyi bildiğini sanıyorsun. ne o doğruyu yapıyorsun ne de....
özgüvenim yerlerde. zaten hiçbir zaman özgüveni yüksek bir insan olmadım ama bu sefer, yaptığım seçimlerin de hep bu sebepten olduğunu görüyorum. insan ilişkilerinde yaşadığım sorunlar da, yaşadığım birçok olay da kendime güvenemediğim için olmuş. çevremi oluşturan, oturup vakit geçirdiğim insanları düşününce, bir noktada hep kendimde eksik gördüğüm şeyleri kapatıyorlarmış ve ben kendimi hep eksik hissediyorum. sanki daha iyisi olamaz, daha ileriye gidemem gibi görüyorum. erasmusta yedekte olunca o kadar üzülmediğimi sanıyordum ama post travmatik oldu biraz benim için. başarısızlık hissinin acısını duyuyorum. yapabilirdim, çevremdeki insanları engel olarak gördüm ve engellere yenilip başaramadım. sonra kendimi avutmaya çalışıp avutamıyorum. sonuçta hep suçlamak kalıyor. kendini, seçtiklerini ve seçemediklerini, en çok da ailem dediklerini.
sonunda elinde hiçbir şey olmuyor. kimse de kalmıyor. kimsenin kalmaması için bu kadar çabalamam gerçekten mucize. hiçbir soruna çözüm bulamayış, bazen bile bile yaptığın yanlışlar ve kolay vazgeçişler var hep hayatında. en çok tuzlu gözyaşları.
biriyle sorun çıktığında içimden geçen ilk cümleler artık, iyi madem görüşmeyiz
evde sorun mu var, iyi evi ayırırız,
sevgiliyle sorun mu var, iyi ayrılırız. sanki bunları yapsam her şey düzelecek. oysa düzelmeyecek. eski insanlardan vazgeçmek ne kadar zorsa, yenilerini hayatına sokmak da zor ve zahmetli. bütün senaryoyu baştan oynuyorsun, biraz da sonunu biliyorsun ama yine de aynı dramaya biraz da komedi katarak yazıp çizip bozuyorsun, aynı rollere başka insanları koyup doğaçlama yapmalarını bekliyorsun. yönetmen sensin ama oyunun akışına kapılınca hatalı bir sahneyi baştan çekemiyorsun, daha bir tiyatro sahnesi, daha bir yankılı sesler.
sonunda elinde hiçbir şey olmuyor. kimse de kalmıyor. kimsenin kalmaması için bu kadar çabalamam gerçekten mucize. hiçbir soruna çözüm bulamayış, bazen bile bile yaptığın yanlışlar ve kolay vazgeçişler var hep hayatında. en çok tuzlu gözyaşları.
biriyle sorun çıktığında içimden geçen ilk cümleler artık, iyi madem görüşmeyiz
evde sorun mu var, iyi evi ayırırız,
sevgiliyle sorun mu var, iyi ayrılırız. sanki bunları yapsam her şey düzelecek. oysa düzelmeyecek. eski insanlardan vazgeçmek ne kadar zorsa, yenilerini hayatına sokmak da zor ve zahmetli. bütün senaryoyu baştan oynuyorsun, biraz da sonunu biliyorsun ama yine de aynı dramaya biraz da komedi katarak yazıp çizip bozuyorsun, aynı rollere başka insanları koyup doğaçlama yapmalarını bekliyorsun. yönetmen sensin ama oyunun akışına kapılınca hatalı bir sahneyi baştan çekemiyorsun, daha bir tiyatro sahnesi, daha bir yankılı sesler.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)