30 Ağustos 2013 Cuma

hafıza herkesin sahip olduğu bi şey olsa da aynı derece ve yeterlilikte sahip olmadığımızdan mütevellit çok saplantılı insanlar haline gelebiliyoruz.

saplanıp kalmışız geçmişte, dikmişiz bayrağımızı, almışız şezlongumuzu, rahatça (!) saplanıp kaldığımız yerde nöbet tutuyoruz. evet geleceği düşünmeden günümüz mahvediyoruz bu sebepten.

annemi tanıyorum biraz daha, ev içinde gelişmeler oldukça, tavırlarını daha çok gözlemliyorum. bu saplantılı geçmiş, hem özgenin pınar hakkında anlattıklarından, hem benim annemde duyduklarımdan ne kadar acınası hallerde olduğumuzu gösteriyor. olaylar biraz karmaşık ve uzun yıllara yayıldığı için, toparlayabildiğim kadarını bağdaştırıp yazacağım. 2006 yılı olması lazım, pınarın mezun olacağı beklenen üniversitenin bırakılmış olduğunu öğreniyor aile, ben 13 yaşında falanım, her şey büyük bir gizlilik içinde ve söylememişim çocuk aklımla bile, benden sır çıkmaz. pınarın ankara yıllarının aileye verdiği büyük hasar, evlatlıktan reddetme düşünceleri arasında, yeni eğitim döneminde silifkede gümrük bölümünü kazanıyor pınar, babamız son bi güçle affedip okumasına destek vermeye devam ediyor. sonra staj yılları, kpss hazırlığı falan derken sonunda devlete sırtını dayıyor pınar, beklenen ferahlığn geldiğini düşünüyor aile. böbürlene böbürlene kızımız gümrük memuru oldu diyorlar, her şey güzel olacak, izmir'e yerleşecek bizim kızlar, ev de alınır yakında, memur ya kredi falan kolay alınır... pınar yıllardır ilk defa net ve bu kadar yüksek maaş almış, kendi hayatını kuracak, borçlarını ödeyip temiz bir hayata başlayacak, ah bir de şu ergen kardeşi  de izmirde bir üniversiteye başlamasaydı aynı günlerde... neyse küçük sinek sonuçta sadece mide bulandırır çok da önemli değil yeni başlayacağı hayattan. gelsin otorite gelsin çılgınca alışverişler, gönül alışverişleri hep karışık olmuş pınarın, hem çapkın, hem saplantılı, karışık aşk hikayeleri, o kadar çok insanla o kadar çok hikaye biriktirmiş ki, yeni gelenlere temiz sayfalar aramak gerekmiş, bulunamadığında da havaya belki suya yazılmış her güzel anı, hep okunamayacak yerlere yazılmış. pınar 2 yıldır memurken, 40 yıllık memurun yapamadığını yapıp hep tüketmiş, hayatı 2 öğün arasında yenen atıştırmalıkları tükettiği gibi. tüketici kredileri çekmiş boyundan büyük, sonra bunların altında ezilmeye başladıkça yine ailesine sarmış, bilmemeleri gereken bu gerçeği söylemiş yüzlerine, biraz daha rahatsız etmiş o insanları, gün yüzü görmeyi dileyen 1 avuç insana olabildiğince sorun çıkarmış. ilk çocuk sıkıntılı olur didilerdi de böylesine olacağını beklemezdiler herhalde. şimdi dikey geçiş sınavıyla gazi işletmeye yerleşen ablamız, izmirdeki evini 2 kardeşine bırakacak gibi görünüyor.

anneme gelince, şimdi pınar gideceği için 600 lira kiralı ev tüm masraflarıyla kardeşlere kalacak ya, para gidecek ya, annem durup durup gün yüzü göremediklerinden bahsediyor, durup durup, ankarada olanlardan sorumlu insanları suçluyor, zamanında bilinseymiş böyle şeyler olmazmış. bok olmazdı.

bi de özge var, özge ıspartada iktisat okudu, bitirdi, yapacak bi şey bulamadı ki mezun psikolojisiyle ve birçok etmenin bir araya geldiği (istihdam, yeterlilik, dil vs) ülkede iş bulmak kolay değil, sonra yüksek lisans için izmire gelen sonra yine bir arayış içinde kpss ye çalışmaya çalışıp özüne dönen ve aradığını bulan, gerçekten çalışırken mutlu olabileceği bir işe sahipken milyon tane yanlış yapıp o kadar desteği  gören bir pınar kadar desteklenmiyor. oysa o daha doğru bir yolda ve desteklenmesi gerekiyor

anneme gelince, hala madem aşçı olacaaadın niye 4 sene okudun diyor durup durup.

bu kadınları anlamak gerçekten zor, bu kadınlar içinde kendime bir yer arayışı içine girsem çıkamıyorum, hayallerimin peşinde gitmem gerekiyor sadece. pınarı üniversite yılları dahil 7-8 sene idare eden babam özge 5. seneye girdiğinde hık mık etmeye başladıysa ben sıçtım galiba, her neyse :D

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Yapmak için doğduğun şeyi yapmak iyi bi' şeydir.
İzlediğim dizinin ana fikri bu bence. Yazar bir babanın 'normal' bir kız yetiştirmeye çalıştığı dünyada yaşadıklarını anlatıyor ve dizideki karakterler yapmak için doğdukları şeyi yaptıklarında çok daha farklı noktalarda oluyor. rock starların bu sayede star olduğunu biliyorum en azından.
meraba canıms
3 haftadır demredeyim, hiçbi yere gidesim yok. yakında izmirdeki eve dönecek olmak tüylerimi diken diken ediyor. Özgür beni niye umursuyorsun dediğimde çünkü senden hoşlanıyorum didi. çok hoş bence. yüzümü güldüren beni mutlu eden anlar işte, gelip geçici ve pek yenilenmeyecek gibi. Özge ve Özgür izmire gel diyip duruyolar, yalnız kalmama temalı istekler. bugün yine her günkü gibi malak gibi yatıyorken düşündüm ki bu rahatlık 2 ay sonra yerini koşturmacalara bırakacak, sürekli bi yerlerde olmak durumunda kalacağım. ne olcak mesela,

okuyom ben yaaa, derslerim olcak elbet.
İngilizce kursuna devam.
dövüş kursu bul?!
iş bul.

başka da bulunur elbet. vardır yani olmam gereken yerler bence çok tatlıyım.

karnıma ağrılar girdi bak. kabuslar görür oldum. 2 gece üst üste. birnde pınar yine.. saldırıyor, kaçıyorum. kaçtığım yer annemlerin şimdiki yatak odası, kapı kapanmayan cinsten. ertesi günki de korkunçtu ama onu hatırlayamıyorum korktuğumdan başkasını.

ben Özgür'den hoşlanıyor olabilirim.

izzmire cidden dönesim yok arkadaş.

bu sene 23 haziranda mı ne canım 4 arkadaşımı bi araya topladığımda, ağzımdan çıkan bu sene sınava gireceğim lafı aslında çoktandır verdiğim bi karardı da işte o anlık susturuldum, neyse buraya yazıyorum, seneye sınava girip mimar sinan sosyoloji yazcam, benden bi bok olmazsa da olmasın amk napiyim, açlıktan ölürüm
 
 
ben de böyle bi insanım bence. sonrasını hiç bilemiyorum gerçekten, psikoloji eğitimini çok iyi tamamlayamadığım sürece bi bok da olunmaz bence. ben çok beceriksizim bence.
 
Özgürü tanımalı mı tanımamalı mı?
2 aydır konuşuyoz ya vay arkadaş. temmuzda görüşemedik ağustosta görüşemedik eylülde de görüşemezsek ne zaman görüşcez biz didi ya la.
 
dont let me down, the Beatles, saygılar.
 
şimdi eve dönmekten başka sıkıntım var mı diye düşünüyorum elbette ki var, sivilceler falan kanıyor hep, doktora gideceğim, hormonlarla ilgili muhtemelen ama ne çıkacak bakalım.
 
bi de gözdecikle son konuştuğumuzda açıkladığım kararımı buraya da yazmam lazım 18 ağustos 00.00 da söyledim hatta bunu :D asla doğurma, asla evlenme. gözdecik memur olmaya karar vermiş bak o da büyük değişiklik. 10 seneye görcez bakalım.
 
bugün teyzoşla yürüyüşe çıktık 2buçuk saat yürüdük tüm demreyi. yer önemli değil gerçekten önemli olan insanlar. burda bile mutlu olmayaı başarabiliriz bence. uzun yürüyüşlerde çok şey konuşulur çok şey düşünülür, kadın olmak zor, teyzem olmak da, hep birilerinin müdahale etmeye çalıştığı hayatları yaşamak da çok zor inan.
 
 




9 Ağustos 2013 Cuma

Ö.

nolur nolur nolur
gözden çıkardım yari
yalnız ölmesem bari

falan filan diyen yasemin mori şarkısının ardından 110'dan özledim seni çalıyor.
Özgür bugün özledim seni dedi bana. konuşma uzun sürmedi ama çok şaşırdım, günlerdir benim içim de onu özledim diyor, ama mantıklı düşünmeye çalıştığımdan tabi ki de diyemiyorum. başka birine aşk hayatımı anlatıyorum, orda bir şekilde bu kelimeler çıkmış olduğundan, duyguları bastırmak zorunda kalmıyorum, sadece başka kalıplara girmesine müsaade ediyorum. yine de Özgürle şu 2 aylık süreçte özleyecek kadar şey paylaşmışım buna şaşırıyorum. ilk konuşmalara döndüm geçen, kendinden emin bir ben var, kendimi kaptırmadan önce, kaybedecek bir şeyim de olmadığından, nasıl bir özgüvenle halimi anlatıyorum ya da sadece tersleyebiliyorum. kaçan kovalanıyor arkadaş. şimdi tavrım yumuşadı ister istemez. Seni tekrar görmeyi iple çekicem dediğinde bunun tavsiye edilmez olduğunu ve hatta şunları söylemiştim:
ya özgür şey diye düşünme hani
vaay soruları cevapsız bırakıyo işte ilgi çekmeye çalışıyo
gizemli havalar falan gibi bir çabam yok
şu an kafandaki ufak boşluklara dahi beni koymaya çalışma hani benim yerim yok orda
gelen cevap da şu olmuştu
Benimle ilgisi olmadığını anladım.şu var:gerçekten anlaşabiliriz,bişeyler paylaşabiliriz diye düşündüm.ben senin "merhemcin" olma çabasında değilim,istemem.senin sorunlarını çözmek değil ancak paylaşmak elimden gelir
Benim kafamda pek boşluk yok.ben tek başıma da iyiyim.hayatın ilk kuralı bu bence:tek başına iyi olmayı öğrenmek.tek başına da iyi olan bi Gevher görmek istemem bu yüzden
"merhemci" azmi varan'ın tabiri
Klinik psikolog ege psikiyatride
Transaksiyonel analiz esas olayı gibi bişilerle bağladı falan, ama ben konuşmamam gerektiğini düşünüyordum bu sözlerden pek etkilenmiş olmama rağmen.
bikaç günde bir naber? sorusuyla başlayan muhabbetler, neler yaptığımız, nasıl olduğumuz, neler olduğu hakkında konuştuk, klasik gevher saçmalamacaları aslında. ben internette birileriyle sanal olmayan halimden daha iyi bir sohbet ortamı yaratabiliyorum bazen, Özgürle de çok güzel sohbet edebiliyoruz bence. sonra o sohbetlere sıkıştırılan laflar oldu, güzelsin gibi, sırf sen dedin diye yaptım gibi, sevimli görünme çabaları, Ne yapsan gözüme sempatik görünüyosun ne diyim :D diyip açık sözlü davrandığını söylemesi gibi.ne biliyim, şaşırtıyor sonuçta bunlar beni. net adam, bu açıksözlülükten dolayı mesafe koymak isteyip istemediğimi bile merak etti mesela.
görüşebileceğimiz bir zaman için hevesleniyordu da ki bu çok daha güzeldi. sonra yine devam etti feysbuk üzerinden ve sms ile konuşmalar, ben antalyaya döndüm ayın 22sinde, ertesi gün görüştük. birkaç saat geçirdik bi' şeyler içtik oturduk öyle, mükemmel geçmedi ve apar topar(!) gitmesi gerekti ve ben kaçtığını bi daha görüşmek istemez herhalde diye düşünüyordum, bi sonraki gün mesaj geldi yine şoklardayım. konuşmalar devam ediyor hala ve halamı hastaneye yatırdık ben kaldım yanında, o arada ben halamla ilgilenirken o da benimle ilgilendi gibi oldu. yanımda olduğunu hissettim çünki öyle olsun istedim. sonra 1 hafta sonra ertesi gün 1 aylığına letonyaya gitmesinden 1 gün öncesi, naptığını sormuşken, son gününü evde sıkılarak geçirmesin diye önce gidemediğimiz bir sinemaya gidelim dedim, önce o demişti ama gidememiştik, sonra da ben dedim. sonra biz sinemaya gitmek için megapolde buluştuk, 6 seansına girmeden önce, oralarda yürüdük, eski okuduğu okul, hep gidilen pastane, anıların olduğu yerlerden geçtik birlikte, o pastanede oturduk. bence önem verilen insanları öyle yerlerde görmek istersin, göstermek istersin o yerleri o insanlara. sonra sevimli canavarlar filmine girdik. filmin başında çok sevimli bir kısa kısa film vardı. (aramızda kalsın, sonra bizim resmi bir ilişkimiz olursa bu kısa filmi içeren sürprizler hazırlanabilir) . Film de çok tatlıydı, dokunmak da. üşüdün mü sen gibi küçük tricklerle aslında eğlenceli hale getirilen bir yakınlık hali, nebliyim, rahatsız olmadım. güzel eller.. sonra vedalar vedalar. gitti işte gece oldu, herkes evine. sonra da gitti, iletişim devam ediyoruz, çok sık konuşmuyoruz bence, çünkü yabancı bir yerde ve hak verebilirim sürekli telefonda olmamasına. olduğu zamanlar bahsediyor ne var ne yok, bi de bana dedi ki ÖZLEDİM SENİ, ben de özledim çocuk. yanında olmak isterdim zira.

işte bu yazının başından sonuna anlayacağımız üzere o özgüven delisi ben gitmiş, kediye dönüşmüş başka bir ben gelmiş. kendimi seviyorum, üzmek istemiyorum ki ondandır bu kendimi kaptırmıyım nafile çırpınışım. bakalım neler olacak, belli ki insan özgür olmasan yaşayamaz.

4 Ağustos 2013 Pazar

XY: anlatsana biraz ne var ne yok hayatında

GG: biliyorsun ki gezgin bir haldeyim
1 hafta orda 1 hafta burda şeklinde
başka bir 1 haftanın daha içindeyim
kaçtığım 2 evden, babamın ve ablamın evlerinden, geldiğim başka evler
gözdelerin evi ve şuan teyzemin evi
çok farklı yapıdalar
sonuçta herkes aynı aile yapısına sahip değil
ben de kaçtığım yerlerin beni mutlu eden yerler olduğunu fark ettim
güzel insanlarla tatlı sohbetler
nasılsa gideceğim bildikleri için bi baskı kurmamaya çalışmaları
güzel yemekler
gezilecek yerler
şaraplar
kendime ayırdığım zamanlar

XY:o kadar güzel anlattın ki
kendime acıdım

GG: ya ben acınacak halde olduğum için böyle şeyler anlatabiliyorum bence

XY: bence değilsin sen
yaşıyorsun

GG:sorunlardan kaçmak için uğraşıyorum boyuna

XY:sadece bir yerde sabit bir hayat değil

GG: interrail istiyom ben
çok param olsa ne vardı

XY:bence kendine hiç üzülme
sabit bir hayatın sıkıcılığından farklı en azından

GG: olduğun her yerin kendine göre sorunları olacak
kaçış yok o yüzden
gez toz eğlen felsefesine döndü benim hayatım

XY: sorun hep vardır

GG: bi de kaç kaç kaç diyoum hep

XY:sorunları çözmek insanı eğlendiriyor ama sorun olmaması çok kötü

GG: sorun çıkmasın diye sabit kalmaya devam etmemek lazım o halde

XY:ama bir şeyin sabitlenmesinin bir nedeni var öyle isteyince sabiti bozamıyorsun ki
bir gün değişeceğim yok yok değişmeye başlayacağım diyorsun
ama aynı döngüdesin hala farkında olmadan

GG: zaten tüm döngüler kısır

yollar

her adımda başka bir karar, her adımda başka bir yalnızlık.
zaten bu yollar insanı yalnızlığıyla barıştırmak için böyle uzun ve güzel değil mi?
gökyüzünü izlerken ya da yıldızları, başkalarını kattığın düşleri kurdurup onlarsız kalmana müsaade eden aynı yollar değil mi?
yollar geçtim. yollarda hem gençliğim geçti hem kadınlığım geçiyor..
gerçek korkular bunlar. aslında gerçek öfke aşkın da gerçekliğine kanıt niteliğinde. aşık olduğun adama kızarsın, gerçekten yaşadığın bir tartışma ilişkinizi taşır ilerilere. kızıp yıkıp bozup kabullenmeler dolu hayat, ne kadar gerçek o kadar çatışma, çelişki ve zıtlık. tartışabildiğin kadar varsın. o kadarsın işte. kızdın çünkü önemsenmek istediğini biliyorsun ve göstermek için verilebilecek en doğal tepkileri veriyorsun. ciddiye alındığını görmek istiyorsun. hep bir şeyler istiyorsun ve olması için hakkını arıyorsun.
yıllar geçtiğinde, dağ kadar kocaman bir zaman hissiyatı aradığımızda bu günleri hatırlamalıyım bence. bu günler benim 20li yaşlarımın ilk yılının ortaları. üniversite çağları.

rüyalar görüyorum. savaşın ortasında, yıkık dökük bir duvarın önüne sığınmış iki kardeş. beni bu savaşın ortasında her an savaşa atlayamayacak kadar sindiren, elleri yara ve yüzü korku içindeki beni izleyen canavarların içi ne kadar rahat?

oysa ben kendi olma çabamdan vazgeçersem bugüne kadar geçen her an zehir olur.

konuşuyorum boşluğa. yalvarıyorum gözyaşları içinde, nafile.

güzel zamanlar geçirmeyi ihmal etmiyorum, geziyorum, dinliyorum ve gözlüyorum her şeyi. baya da düşünüyorum. kararlar verip hayal sandığımı temizliyorum. başka sandıkları dolduruyorum. dosyalara fotoğraflar biriktiriyorum. görüş alanımdan kareler olduğundan çoğunlukla içinde ben yokum.

ben ordayım ben burdayım. ben geçen saatlerin hızı konusunda kendimle savaşırken, bu savaşta aynı safta yer aldığım insanlara da güzel zamanlar geçirsinler diye uğraşıyorum. yalnız hissetmesinler, bendeki parçalardan kendilerine eklesinler diye. iz bırakayım da varlığım bir anlama kavuşsun diye.. huzur vaat eden mutluluk vaat eden konuşmalar yapıyoruz, daha iyiye nasıl gideriz diye anılarımıza yenilerini katıyoruz kahvelerle, yürüyüşlerle, yolculuklarla. yollarda anılar hiç bitmez. bir koltuk bir muavin bir gülümseme 2 dedikodu yeni hayatlar demektir belki de.
hayatı birleştireceğiniz insanlar aramadan bulmaya yarar yolculuklar. ayak bastığınız her yeri sokak size daha önceki adımların hislerinden katar, daha güçlü adım atarsınız o sokaklarda bir dahaki seferlerde.
okul 1ay önce bitti. 1 aydır orda burdayım resmen. 1 haftadan fazla kalmadım hiçbir yerde.. antalyaya gittim önce, arkadaşlarla görüştüm, gözde geldi sonra dolaştık ettik, bütünleme için geri döndüm izmire. birkaç gün kalıp nazilliye gittim, 1 hafta orda kalıp psikoloji kongresi için izmire döndük. o 1 hafta nasıl geçti ya resmen göz aç kapa şeklindeydi. sorumluluk yok, kitap oku film izle yemek ye şeklindeydi ve bitmemeliydi. bitti işte.. kongre demişken kongre çok ilginç bir deneyim oldu. psikoloji konusunda işimin zor olacağını biliyordum ancak gerçekler yüzüme yüzüme çarpıldı, o kadroları görmek, dinlediğim akademisyenler, psikolojinin binlerce enteresan konusu.. derin yaklaşamamamın sebebi ilk yılı geride bırakmış olmak olabilir, ilk senede olmadı çünkü derinleşmek. kabul bir süreç olduğundan ve zaman aldığından, adapte olmayı yavaş yavaş öğrendiğimden olacak psikoloji konusunda da yavaş ve etkili ilerlemeyi planlıyorum. insan adaptif bir canlı. psikoloji davranışı inceler falan işte napak? neyse bir rüya gibi bitti gitti orası da. her şey bir rüya mı yoksa? gözdeciklen hep beraberiz bu zaman zarfında, ailesi yazları köyde geçirdiğinden mütevellit o da köye geliyor, 5 gündür ben de köydeyim, yoldaş oluyorum, kafa dinliyorum hem. babam her gün arayıp yük olma insanlara diyor, 2 gün önce 1günlüğüne özge de gelmişti, beni çok sevdiklerini söylüyor. yük olarak görseler zaten sevmezlerdi. her gün yük lafını duyunca, demek ki onlar beni yük olarak görüyor diyorum. ondan sevemiyorlar. sevgi arayışına çıktığımı sanmıyorum, yani aile bazında. senin sevdiğin ve seni seven insanlar, sürekliliği olan yaşamda kaçınılmaz elbet, eş ve dostlar lazım. tek eşlilik konusunu çok sorgulasam da kabul görmüş gerçeklerle bu işin nirvanası budur demişler gibi geliyor. çocuğum olurs ona bu işleri nasıl anlatacağım hiç bilemiyorum. çocuğum olursa diye bi cümle kurduğuma bile inanamıyorum. fikirler gerçekten değişiyor yavaş yavaş. ait olma kavramını yıkıp geçmiş bir çocuk olarak başka çocuklar şimdilik ve uzun süre veya sonsuza kadar uzak dursun benden. o çocuk olarak şimdi ege'nin bir köyünde, çok yakın bir arkadaşımın evinde misafirim. güzel sofralarda güzel insanlarlayız her sabah ve akşamları, bisiklete biniyoruz dağların arasındaki yemyeşil tütün tarlalarını seyrederek. dün yılan da gördüm kocaman.. iletişimi koparmadığım 3-5 insan var. onlar da konuşmak isterlerse konuşuyorum, konuşmayı başlatan genelde ben olmuyorum. iyi olduğumu söylüyorum, aile bireylerinden uzakta kalmayı seçtiğimi. 2 evden de uzak durduğumu.  iyiyim de genelde. dişlerimi sıktığım için ağzımın içinde yaralar var, belki çıkan 20lik dişlerim yüzündendir ama muhtemelen kendimi sıktığımdan çünkü geçmişti bi ara evden kimseyle konuşmadığımda.