Gün geçmiyor ki, güzel günlerin temelleri atılsın. bugün yine derslerle olan bir sıradanlıkta başladı. insanları gözlemlerken geçen zaman, nasıl anı durduruyorsa, sana olan katkısı durmak bilmiyor!
edebiyat dersi vardı ilk olarak, 12 mart'ın önemi sebebiyle dersimizi İstaklal Marşına ayırmış hocamız. bi ara Mehmet akif, bir hışımla uyanıp kalem bulamayınca kafasındaki dizeleri bıçakla duvara kazırken tüylerim diken diken olmadı değil. sonra geçti. yoksa pek saygım olduğunu da söyleyemem o ideolojiye, körü körüne.
sonrası inkılap, sınıfın çift numaraları bizden önce derse giriyor. derste tartışma çıkmış, muhalefet olmayı çok seven bir grup varmış. anladığım kadarıyla ötekiliklerini meşrulaştırmayı seven, tartışma adabını pek bilmeden, çok ses yükselten bir grup. 'daha çok okumanız lazım, bilimsel gözlükleri henüz takmadınız.' diyor hocamız. bir yaşanmışlıklar var ortada, bir onu yaşatan taraf, bir de yaşayanların geçmişe olan hunharca bağlılıkları. içlerine sindiremedikleri onların gerçek hisleri mi yoksa onlara hep empoze edilmeye çalışılan şey mi asla emin olamıyorum.
medeni kanunun gündelik hayata olan katkıları sanırım en çok dikkatimi çeken şeydi ki, dersi düşününce kubilayın kesik başından sonra aklıma gelen ilk konu o oldu kitaba bakmadan.
sonrası laboratuvar (ne zor kelime). bilim dediğiniz katkıya ihtiyaç duyan şey, katkı sağlayan ne kadar eğitimli olsa da eğitim 2 dudağının arasından çıkan toplum kalıplarının önüne geçemiyor. senin orda merteben uzman doktor olsa bile, 'ya bu kızların burda ne işi var, zengin koca bulun, salak olsun ama' gibisinden her şakanın altında yatan gerçeklerle konuşabiliyor. eğitimde fırsat eşitliği ne demek bilmiyor, düşünmüyor. yarın bir gün kızı olduğunda asla evermek istemeyecek mesela, zengin koca aramayacak ona, o zengin olsun diye bilime sanata yönlendirecek. el kızı için konuşmak kolay!
ayrıca, ortada herkesin bir hatası varsa, kimse hatayı üstlenemediğinden diğerlerini de suçlayamıyor.
en sonrası ingilizce kursu, önyargılarımı ölçmem gerekti. önyargılarımla yüzleştim bugün! dersime ilk defa girecek insanı, ilk gördüğüm an sadece FARKLI giyim tarzıyla, rüküş diye nitelendirip bi an aslını anladığında, utanabilirsin benim gibi. utanmak öyle acınası bir durum değil yanlış anlaşılmasın. aa rezil oldu utandı utanması değil bu, aa farkına vardı ve bir adım ilerledi utanması bu. yeni hoca o kadar tatlı bir insan ki, rüküşlüğü de kıpır kıpır ruhunun ve cıvıl cıvıl neşesinin bir karışımı. 1 saat zaman geçirdikten sonra, tarzını yakıştırıyorsun, farklılığı benimsiyorsun. ders çıkışında aldığın övgüler de cabası :) farklı kültürler, dünyanı nasıl genişletir, yüzünü nasıl daha güzel güldürür haberin yok! şunu okuyorum diyince maşallah diyen bir azeri hayal edin, çok tatlı oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder