mutlu olsam da mutsuz olsam da olmam gereken halde değilmişim gibi hissederim. mutlu olduğumu düşündürtecek zamanlarda, ya diyorum BEN KAYBETTİM. AŞIK OLDUĞUM BİR İNSANI KAYBETTİM. ONUN BENİ KAYBETMESİNE MÜSAADE ETTİM. onun yası hala sürüyor.. mutlu olmaya hakkın yok! mutsuz olunca da DEĞMEZ, diyorum. BU GÜNLER GERİ GELMEYECEK ve EMİN OL BU GÜNLERİ BÖYLE HATIRLAMAK İSTEMEZSİN. çünkü aslında hatırlamak isteğiyle yanıp tutuştuğum güzel olması gereken günler boğazımda düğümleniyor. asla kabullenmeyi kabul etmeyen o insan sana kendini hatırlatacak öyle çok şey bırakmış ki, istemediklerini hatırlamak sana geçmişin saplantılarından sapmayı çok görmüş. göremedikleriyle sadece SUÇlamış. suç, yaşamınızda karşınıza çıkanlarda. suç, karşınıza çıkan her türlü verdiğiniz tepkinin ta kendisi. derinliği tartışılabilir hep tepki sizi yüzeysel olmakla suçlar. aslında kendi olamadığından kendini korumak için yapılan tüm suçlamalar gerçekten fark edildiğinde MERHABA dedirtir yeni hayata. yeni alışkanlıklara ve başka seçimlere.
yeniden olabilirsiniz. aşık, mutlu, acı dolu günler içinde olabilirsiniz. olmak istediğiniz yerde olun. sizin istediğiniz yerde sizi istemiyorlarsa isteklerinize yön verin. istediğiniz yerde sizi isteyip bunu size söyleyemiyorlarsa zaten haberiniz olmadığından, boş verin. bunların hepsi birkaç çeşit mezenin hayatıma kattıklarından sonra oluştu. çünkü o masada benim hep bir yerim vardır, ama sen genç adam, adam sandığım, benim mutlaka dahil olabileceğim ama aynısını kurmak için kırk fırın ekmek tüketmem gereken o masada, ne kurucu ne de eşlikçi sıfatıyla yer edinemezsin. bu aslında fark.
19 Ocak 2013 Cumartesi
18 Ocak 2013 Cuma
neden niçin niye? işte.
bilmiyor niye geldiğini ve insanlara niye geldiğine dair söylediği yalanlara inanmak istiyor. yalanlar hep
inandırmak için söyleniyor hem kendine hem herkese. herkes inanmıyor, hangisi daha doğruysa kendilerine o zaten inandığımız oluyor. inanmıyorum belki kendime, dünyaya geliş amacımın bazılarının doğru saydıkları şeyleri yaşamak olduğuna inanmıyorum mesela. kendimi ispatlamak için geldim. benim hücrelerimin mantığı, her türlü karmaşada alınabilecek maksimum hazza yönlendiriyor beni. yağan yağmurdan haz duyabilemek.. gök gürültüsünün tüm ürpertisi yıldırımın tüm ihtişamını hissedemiyorsam neden inanayım?
16 Ocak 2013 Çarşamba
carpe diem
anı yaşa yani.. geçmişte saplanacağına, geleceği şekillendirmeye çalışırken tüm her şeyden olacağına anda kal. an diyor ki, ne hissediyorsan onu yap! çok fazla düşünme hissetmeye bak..
oysa benim hissettiğim eksiklik. eksik olanı bulmaya çalışırken hatırladıklarım, geçmişimin %5ine sahip olup geleceğimi de ele geçiren insana çıkarıyor kapılarını. bugün gelecekten bir gün yaşandı ve benim an'ım anılarda yaşanıyor. yaşanan her sahnede sercan aklıma gelmek zorunda mı?
oysa benim hissettiğim eksiklik. eksik olanı bulmaya çalışırken hatırladıklarım, geçmişimin %5ine sahip olup geleceğimi de ele geçiren insana çıkarıyor kapılarını. bugün gelecekten bir gün yaşandı ve benim an'ım anılarda yaşanıyor. yaşanan her sahnede sercan aklıma gelmek zorunda mı?
8 Ocak 2013 Salı
ye temizle ütüle consume obey die
ne kadar güzel anlayışına hitaben;
aaaa ailenle yaşıyorsun, ne güzel. temizliğin, ütün, yemeğin yapılıyor.
evlilik çok güzel;
yemek temizlik ve ütün yapılıyor.
biriyle yaşarken ya da sadece yaşarken sadece bunları mı düşünüyoruz. güzellikten anladığımız bu mu? eksiksiz mobilyalar, ütülü çamaşırlar, daima hazır yemekler insanın tek ihtiyacı gibi. annem pek ütüden anlamaz. aşırı güzel yemekler de yapmaz. aile evinin sıcaklığını hiç özlemiyorum. özellikle bir aile de istemiyorum. bireyci oldurmak istememelerine rağmen, farkında olmadan verilen serbestlik ve otorite boşluğu beni hep bireyciliğe itti. ütümü temizliğimi yapacak hizmetçiler aramadığım için kendimi hep birey hissediyorum ve anneyi sadece bunları yaptığı için seven insanlar görünce, samimiyetsizlikten biraz daha nefret ediyorum.
aaaa ailenle yaşıyorsun, ne güzel. temizliğin, ütün, yemeğin yapılıyor.
evlilik çok güzel;
yemek temizlik ve ütün yapılıyor.
biriyle yaşarken ya da sadece yaşarken sadece bunları mı düşünüyoruz. güzellikten anladığımız bu mu? eksiksiz mobilyalar, ütülü çamaşırlar, daima hazır yemekler insanın tek ihtiyacı gibi. annem pek ütüden anlamaz. aşırı güzel yemekler de yapmaz. aile evinin sıcaklığını hiç özlemiyorum. özellikle bir aile de istemiyorum. bireyci oldurmak istememelerine rağmen, farkında olmadan verilen serbestlik ve otorite boşluğu beni hep bireyciliğe itti. ütümü temizliğimi yapacak hizmetçiler aramadığım için kendimi hep birey hissediyorum ve anneyi sadece bunları yaptığı için seven insanlar görünce, samimiyetsizlikten biraz daha nefret ediyorum.
6 Ocak 2013 Pazar
sizseniz siz olun
sen - siz kavramında yaşadığım çekişli çok büyüktür. hiyerarşinin olduğu her yerde aşağılık kompleksi olan insanların kendini yukarıda hissetmesini sağlar 'siz' şeklinde hitap edilmesi. yaş grubuma yakın birtakım insanlara ne demek istediğim konusunda karar kılamamakla beraber, ani streslere girip sen diye hitap ederek karşımdakinin kompleksli olup, bunu bir alt etme yöntemi olarak kullandığını gördüğüm çok olmuştur. malumdur türkçe'de siz ilk olarak saygı ifadesi ikinci olarak da 2. çoğul şahıs işlevindedir. bana kalırsa saygı ifadesi olan siz de çoğuldur görünüşündeki tüm tekilliğe rağmen. sen, keyfin ve kahyasına hitap etmek çoğulluk ister! bu yüzdendir ki çoğunlukla bu insanların keyiflerine göre hareket ettiğimizden kendilerini daha çok bok sanarlar.
burada değinmek istediğim bir nokta, kültürün dili şekillendirdiği kadar dilin de kültürü şekillendirdiğidir. bizim dilimizde böyle bir kelime karmaşası yaşandığı için insanlar da karmaşa yaşarlar. kendimden kaç yaş büyük bir ingilizle konuşurken ona you desem hiçbir gocunma hissetmez. love kelimesi bizde hem sevgiyi hem aşkı karşıladığından biz de adlandırmakta zorlanıyoruz bir şeyleri... böyle kompleksli insanlarla tartıştığıma pek değmiyor gerçi ama bu karmaşayı adlandırabildiğimi düşünüp seviniyorum kendi adıma. siz siz olun yine de hitap şeklinizi düzgün seçin. her siz you olmayabiliyor.
burada değinmek istediğim bir nokta, kültürün dili şekillendirdiği kadar dilin de kültürü şekillendirdiğidir. bizim dilimizde böyle bir kelime karmaşası yaşandığı için insanlar da karmaşa yaşarlar. kendimden kaç yaş büyük bir ingilizle konuşurken ona you desem hiçbir gocunma hissetmez. love kelimesi bizde hem sevgiyi hem aşkı karşıladığından biz de adlandırmakta zorlanıyoruz bir şeyleri... böyle kompleksli insanlarla tartıştığıma pek değmiyor gerçi ama bu karmaşayı adlandırabildiğimi düşünüp seviniyorum kendi adıma. siz siz olun yine de hitap şeklinizi düzgün seçin. her siz you olmayabiliyor.
5 Ocak 2013 Cumartesi
bir adam vardır, onunla çok vakit geçirmişsinizdir. artık geçirmenize engeller vardır. beraber geçirmediğiniz her vakit değişik anlamlar yükler artık, değişik soru ve sorunlar getirir akla mideye kafaya... tahmin etmekle beraber bilemezsiniz yine de ne yapıyor aklından neler geçiyor diye. bir adam vardır ve artık yanınızda değildir. aklınız onda olsa bile o, bile isteye başka bir yerde olmak istiyordur artık. başka yerlerde başka şekillerde düşünür, sizi duymaz, size konuşmaz, sizi duymak istemez, size yazmaz, sizi hiç yazmaz. siz olmadığınızı düşündüğünüzden beridir yazmaya devam eder sadece. yazdıklarını anlamaya çalışırsınız, akıl yürütmeye.. hele bu akıllı olduğunuzu düşünen bir adamsa, anladığınızı bilir, sanar. aslında altında ezildiği o düşünceler çoğunlukla gerçek değildir ve bu hayal dünyası sizi engellere sürükler.
hayal gücü deyince aklıma şöyle bir manzara geliyor hep.
hayal gücü deyince aklıma şöyle bir manzara geliyor hep.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
