her şeyin bir bedeli var. buraya kadar.
son pişmanlık.
bedel 'bad' dir. kötüdür yani 'bet'tir. iddiadır anlamsız. hayatın bize karşı girdiği bir iddiadır. kaybetmeye programlandık. bedel 'el'den gelir mutlaka. el yani başkası bize bedeller ödetir. acıta acıta kanata kanata öderiz bedelleri. ucuza aldığımız her mutluluğu daha pahalı, kazık kadar başka bedelle öderiz. elden bir şey gelmez. el ele vermek gerekir bedellerin altında kalkmak için. elinizi tutacak kimse yoksa zaten bir başka bedel vardır ödenen.
23 Mayıs 2013 Perşembe
22 Mayıs 2013 Çarşamba
her şey pek sanal ya artık her yazılan aynı renklerde aynı ekrandan görülüyor. ne demek istendiğini sadece iç sesinin tonlaması belirliyor. okudukların seni hem mutlu ediyor hem üzüyor. özel hayatın özel kalmadığı, özel kalmasına çalışırken saklanamadığı anlar çok. bunu yakalayan her kimse zaten daha mutsuz oluyor.
neyse, mutsuzluk biyerlerde hep sizi bekler. merak içinizi kemirse de bazen, doğum günü sürprizinizi size küçük oyunlar halinde belli etmemeleri hediyeden daha büyük bir sürprizdir mesela. oyunbozan olursanız bir sonraki oyunu oynamak istediğinizde bozduğunuz yerde kalakalabilirsiniz.
eklemek lazım oyunbozan dedik o kadar
her şeyi siktir edelim bize bi şey olmasın.
neyse, mutsuzluk biyerlerde hep sizi bekler. merak içinizi kemirse de bazen, doğum günü sürprizinizi size küçük oyunlar halinde belli etmemeleri hediyeden daha büyük bir sürprizdir mesela. oyunbozan olursanız bir sonraki oyunu oynamak istediğinizde bozduğunuz yerde kalakalabilirsiniz.
eklemek lazım oyunbozan dedik o kadar
her şeyi siktir edelim bize bi şey olmasın.
19 Mayıs 2013 Pazar
bi şeyler hep ters gider.
hislerin seni yanıltmasın.
mutlu ol da başarının kapıları açılsın.
başarı da güzellik gibi.
şimdi bizim nesilde büyüyen insanlarda ortak bir algı var gibi. akademik eğitimin safhalarını birer birer atlayıp üst basamağa geçen insanların algısı, liseye girerken sınavla iyi bir lise, ardından daha iyi bir üniversite. başarının tadını başka şeyler sandırıyor bizlere sanki iyi lisede okuyunca iyi üniversite kazanınca ardında mezun olup yüksek lisans adımlarını tırmanmaya devam edince ailenin gözündeki başarı basamaklarını tırmanınca başarmış sayılıyoruz. oysa başarmak, yetenek ve ihtiyaç dahilinde gerçekleşen bir şey olmalı. bir olgu belki. olaya dönüşmeden o olgunun içini sağlam doldurmak lazım. akademik kariyer ya da çok para o olgunun içini doldurmuyor, aksine kendine denileni yapılmış, düşünmekten uzak birey kelimesini karşılamayan bir kitle yığını oluşuyor her yerde. mutlulukla gelen işler asıl başarılarınızdır.
hislerin seni yanıltmasın.
mutlu ol da başarının kapıları açılsın.
başarı da güzellik gibi.
şimdi bizim nesilde büyüyen insanlarda ortak bir algı var gibi. akademik eğitimin safhalarını birer birer atlayıp üst basamağa geçen insanların algısı, liseye girerken sınavla iyi bir lise, ardından daha iyi bir üniversite. başarının tadını başka şeyler sandırıyor bizlere sanki iyi lisede okuyunca iyi üniversite kazanınca ardında mezun olup yüksek lisans adımlarını tırmanmaya devam edince ailenin gözündeki başarı basamaklarını tırmanınca başarmış sayılıyoruz. oysa başarmak, yetenek ve ihtiyaç dahilinde gerçekleşen bir şey olmalı. bir olgu belki. olaya dönüşmeden o olgunun içini sağlam doldurmak lazım. akademik kariyer ya da çok para o olgunun içini doldurmuyor, aksine kendine denileni yapılmış, düşünmekten uzak birey kelimesini karşılamayan bir kitle yığını oluşuyor her yerde. mutlulukla gelen işler asıl başarılarınızdır.
16 Mayıs 2013 Perşembe
denizli düşler
denizler
ve sevdalar.
denizlere de hayata da teknelere de tutkun bir adam. her şeyin en güzelinde huzur bulan.
en güzel kahkahalar atan
en mutlu eden.
bildiğim stabil mutluluk halinden çok uzakta bir mutluluk halindeyim. zihnim neşem keyfim sesim hepsi ayrı bir güzel. apaçık bir zihin hayatını değiştiriyor.
sen mutluyken hayatı yeniden seviyorsun, asla ölmek istemiyorsun.
belki yıllardır yaşadığın en keyifli günleri yaşıyorsun. daha önceki yaptıklarında farklı bir şey yapmıyorsun belki aldığın tad? ya o doğallık kokusu?
günlerim çok hızlı geçiyor. tasasız, kaygısız, en önemlisi mutlu.
daha önce geçtiği yollardan geçiyorum. anıları tazelemeye. anılar hep hatırlanası şeylere dönüştü şu kısacık zaman diliminde. denizler görürken, tüm şarkılar bizim için söylenirken, bize düşen layıkıyla yaşamak. geleceğe yönelmek. şansımızı iyi tanımak birbirimize.
daha çok şey paylaşıp kısıtlanmadan YAŞAMAK.
dün, kocaman bir sarılmadan sonra başladık yine maceralı güne, benim pasaport işlerimi halletmeye çalıştık. fotoğraf işini sonraya bıraktık çünki yüzmeye planlandııık ve sırt çantalarımız, ekmek aralarımız ve icetea lerimizle çıktık yola. yol uzun, denize değer. o yol bile kısacık geliyor bana hala, her şeyin anlamlı oluşu, daha önce bahsedilen konularından bile bir yerlerden karşımıza çıkması eğlendiriyor bizi. şarkı sözleri anlamlı. güzelim plajda kalabalık yok biz varız. yüzüyoruz buz gibi suda. sonra güneşlenip toparlanıyoruz, yürüyoruz dönmek üzere, dolmuş beklediğimiz yerde, beklemeyelim diye bir adam arabasına yolcu alıyor bizi, dönüş hep muhabbet, psikolog olacağımızı duyan anlatıyor, tahlil etmek zor değil mutsuz hayatları, çözümsüz olsa bile. indiğimiz yer balçova, fotoğraf işini de halledip bir şeyler yiyoruz. yürüyoruz saatlerce metronun son durağına kadar, son durakta geçiş ücretsiz. mutluluk için para bile harcamamıza gerek yok. eve geliyoruz sessizce, gizlice. evde olduğunu bilen kimse yok. biraz adrenalin, dokunuşlar, nefes kesilmeleri, kayboluşlar... kollarında sımsıcak bir uyku. bol rüya dolu. merhaba sevgilim. öpüşün gibi güzel gülüşün gibi sonsuz bir merhaba.
denizler
ve sevdalar.
denizlere de hayata da teknelere de tutkun bir adam. her şeyin en güzelinde huzur bulan.
en güzel kahkahalar atan
en mutlu eden.
bildiğim stabil mutluluk halinden çok uzakta bir mutluluk halindeyim. zihnim neşem keyfim sesim hepsi ayrı bir güzel. apaçık bir zihin hayatını değiştiriyor.
sen mutluyken hayatı yeniden seviyorsun, asla ölmek istemiyorsun.
belki yıllardır yaşadığın en keyifli günleri yaşıyorsun. daha önceki yaptıklarında farklı bir şey yapmıyorsun belki aldığın tad? ya o doğallık kokusu?
günlerim çok hızlı geçiyor. tasasız, kaygısız, en önemlisi mutlu.
daha önce geçtiği yollardan geçiyorum. anıları tazelemeye. anılar hep hatırlanası şeylere dönüştü şu kısacık zaman diliminde. denizler görürken, tüm şarkılar bizim için söylenirken, bize düşen layıkıyla yaşamak. geleceğe yönelmek. şansımızı iyi tanımak birbirimize.
daha çok şey paylaşıp kısıtlanmadan YAŞAMAK.
dün, kocaman bir sarılmadan sonra başladık yine maceralı güne, benim pasaport işlerimi halletmeye çalıştık. fotoğraf işini sonraya bıraktık çünki yüzmeye planlandııık ve sırt çantalarımız, ekmek aralarımız ve icetea lerimizle çıktık yola. yol uzun, denize değer. o yol bile kısacık geliyor bana hala, her şeyin anlamlı oluşu, daha önce bahsedilen konularından bile bir yerlerden karşımıza çıkması eğlendiriyor bizi. şarkı sözleri anlamlı. güzelim plajda kalabalık yok biz varız. yüzüyoruz buz gibi suda. sonra güneşlenip toparlanıyoruz, yürüyoruz dönmek üzere, dolmuş beklediğimiz yerde, beklemeyelim diye bir adam arabasına yolcu alıyor bizi, dönüş hep muhabbet, psikolog olacağımızı duyan anlatıyor, tahlil etmek zor değil mutsuz hayatları, çözümsüz olsa bile. indiğimiz yer balçova, fotoğraf işini de halledip bir şeyler yiyoruz. yürüyoruz saatlerce metronun son durağına kadar, son durakta geçiş ücretsiz. mutluluk için para bile harcamamıza gerek yok. eve geliyoruz sessizce, gizlice. evde olduğunu bilen kimse yok. biraz adrenalin, dokunuşlar, nefes kesilmeleri, kayboluşlar... kollarında sımsıcak bir uyku. bol rüya dolu. merhaba sevgilim. öpüşün gibi güzel gülüşün gibi sonsuz bir merhaba.
13 Mayıs 2013 Pazartesi
bugün canımın yanması geçmişti aklımdan, gece yatarken ufak bir düşünce geçmişti. zaten yanmış başka bir canın yanıklığı da yakabilirmiş insanın canını. yanık bir can, pişmiş sucuklar, gözyaşı karışan hayaller hep aynı karelere sığar mıymış? hep olmasa da birilerinin canı hep yanarmış. yanıkların iyileşmeden neler koyabilirsin üstüne, canın daha çok yanmadan?
aliterasyonlar var. tekrar üstüne tekrarlar. hayat tek perde değil ki. saplanıp kaldığın düşünceleri tekrar etmeyen heceler mümkün mü?
mutluluk veriliyor mu ki bize geri alınıyor gibi hissediyoruz?
bu hisler anca
aliterasyonlar var. tekrar üstüne tekrarlar. hayat tek perde değil ki. saplanıp kaldığın düşünceleri tekrar etmeyen heceler mümkün mü?
mutluluk veriliyor mu ki bize geri alınıyor gibi hissediyoruz?
bu hisler anca
6 Mayıs 2013 Pazartesi
öyle kimsenin gözüne sokacak şeylerim yok, fark etsinler istersin bazen ama bunun için bi şey yapmaman gerektiğini bilirsin. etkilenirsin sadece, sormadan, düşünmeden. bedenler yakınlaştıkça ruhlar da yakınlaşırmış. ruhum o kadar yakın ki şu an ona, ellerimle dokunmamak için zor tutuyorum tutmasam, kendimi bırakacağım. kendimden vazgeçmemek için savaşmak yerine kaçıyorum. sevgiden kaçıyorum ve ihanetten. kimseye zarar gelmesin diye.
çimlerin üstünde uzanıyoruz saatlerce, yanyana, aynı gökyüzüne bakarken benzer hayaller kuruyoruz. aklımızdan aynı şeyler geçiyor, kimse yanaşmıyor ama bir öpücükten mahrum kalıyoruz. engeller var gibi çekiniyoruz. oysa o 2 dudak arasında, dudakları kurutan zalim ege rüzgarlarından başka bir şey olmamalı.
oluyor öyle, her karşımıza çıkan seçeneği seçemiyoruz. duygusal olarak parçalara ayırıyor benliğini.
duygularını nasıl anlatırsın ki kalp atışların dışında nasıl kanıtlar sunabilirsin? zaten kanıt sunacağın şeylerde mantık da lazımdır. mantığın aşkta işi ne? aşk, birkaç gün de sürebilir bence. aşkımın da mantığımın da kurumuş dudaklarının da sorgusu yok.
çimlerin üstünde uzanıyoruz saatlerce, yanyana, aynı gökyüzüne bakarken benzer hayaller kuruyoruz. aklımızdan aynı şeyler geçiyor, kimse yanaşmıyor ama bir öpücükten mahrum kalıyoruz. engeller var gibi çekiniyoruz. oysa o 2 dudak arasında, dudakları kurutan zalim ege rüzgarlarından başka bir şey olmamalı.
oluyor öyle, her karşımıza çıkan seçeneği seçemiyoruz. duygusal olarak parçalara ayırıyor benliğini.
duygularını nasıl anlatırsın ki kalp atışların dışında nasıl kanıtlar sunabilirsin? zaten kanıt sunacağın şeylerde mantık da lazımdır. mantığın aşkta işi ne? aşk, birkaç gün de sürebilir bence. aşkımın da mantığımın da kurumuş dudaklarının da sorgusu yok.
3 Mayıs 2013 Cuma
her şey üremeyle başladı
çoğalma isteği duyan insan, çoğaldıkça yönetmenin hazzını duymaya ve her şeyi kontrol etmeye başladı. kontrol ederken insanı şekilden şekile soktu, onunla kal dedi, o senin dedi, sen ondan üstünsün dedi, ona dilediğini yaptırmakta özgürsün dedi, yap dedi. ailesiniz dedi.
sonra gücünü asıl yöneteceği parayı eline verdi, ekonomiler, dalgalanmalar, geçim derdi, sorumluluk ve daha çok dert verdi.
her şeyi dert edinebilecek insanlarla modern dedikleri bir dünyayı çoğalttı da çoğalttı.
çoğalan insanlar ve dertler arasında, çeşit çeşit senaryolar yaşandı. aile dediği, anne baba ve çocuktan oluşur dedi, başka cinsel yönelimleri kabul etmiyorum dedi, günah dedi, hastalık dedi. bunu insanlar arasında ayırımcılık ve karmaşa olsun diye dedi, işe yaradı.
çeşit çeşit senaryo, olasılık hesaplarında hesaplanmayacak kadar sayıda yazılmıştı ki yaşanıyor şimdi. her insanın farklı parmak izlerine sahip olduğunu düşünürsek, farklı yaşayış ve düşüncelere sahip olabilirler. herkes doğru ailelerde doğmuyor haliyle.
benim içine düştüğüm ailede, parayı kontrol mekanizması olarak gören, tek dayanağı verdiği paralar üzerinden saldırabilen bir BABA var. olayları sonundan anlatmak gerekirse, en ufak bir sinir harbinde verdiği paralardan, YAL diye söz ederek(yal yerel bölgelerde hayvan yemi olarak kullanılır) 'yalınız fazla geldi sizin' 'köpeklenmeyin' şeklinde ithamlarda bulunabilir. aşırı sevilir, denenmelidir. sarılıp öpmelik babadır.
çoğalma isteği duyan insan, çoğaldıkça yönetmenin hazzını duymaya ve her şeyi kontrol etmeye başladı. kontrol ederken insanı şekilden şekile soktu, onunla kal dedi, o senin dedi, sen ondan üstünsün dedi, ona dilediğini yaptırmakta özgürsün dedi, yap dedi. ailesiniz dedi.
sonra gücünü asıl yöneteceği parayı eline verdi, ekonomiler, dalgalanmalar, geçim derdi, sorumluluk ve daha çok dert verdi.
her şeyi dert edinebilecek insanlarla modern dedikleri bir dünyayı çoğalttı da çoğalttı.
çoğalan insanlar ve dertler arasında, çeşit çeşit senaryolar yaşandı. aile dediği, anne baba ve çocuktan oluşur dedi, başka cinsel yönelimleri kabul etmiyorum dedi, günah dedi, hastalık dedi. bunu insanlar arasında ayırımcılık ve karmaşa olsun diye dedi, işe yaradı.
çeşit çeşit senaryo, olasılık hesaplarında hesaplanmayacak kadar sayıda yazılmıştı ki yaşanıyor şimdi. her insanın farklı parmak izlerine sahip olduğunu düşünürsek, farklı yaşayış ve düşüncelere sahip olabilirler. herkes doğru ailelerde doğmuyor haliyle.
benim içine düştüğüm ailede, parayı kontrol mekanizması olarak gören, tek dayanağı verdiği paralar üzerinden saldırabilen bir BABA var. olayları sonundan anlatmak gerekirse, en ufak bir sinir harbinde verdiği paralardan, YAL diye söz ederek(yal yerel bölgelerde hayvan yemi olarak kullanılır) 'yalınız fazla geldi sizin' 'köpeklenmeyin' şeklinde ithamlarda bulunabilir. aşırı sevilir, denenmelidir. sarılıp öpmelik babadır.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)