15 Ekim 2012 Pazartesi

bir ipi asılarak koparmak yerine kendi kendine çürüyüp kopmasını yeğledik biz. daha sağlıklı sanırım. daha az üzülüyorsun. hatta üzülmüyorsun

yukarıda geçen cümlecikler bana yazıldıysa şayet, ki o ip bensem kendimle kendimi asabilirim değil mi?
yanlış insanlardan bahsederken aslında o cümleyi kurdurttuğum insanlar için, onlara böyle üzüntülü düşüncelere düşmelerine sebep olduğum için evet tam da benim o yanlış.. kendimi bulma çağlarım mı bunlar, o yüzden mi bu asilik? o yüzden mi bu kaçış aynı kanından olan insanlardan? sadece aynı kandan olduğumuz için değil ama bu bağlılık. geçmiş var, tüm anıların toplandığı insanlar onlar.. bu kaçış neyden veya kimden bilmiyorum. her şeyi bilemem. bildiğim bir şey var ki her hareketin bir başka şeye yorulması, hep uymak istememek hep başka sorunlara yol açıyor, sorunlar var ki ben ileri de gidemiyorum iyi de hissedemiyorum, insanlara da iyi hissettiremiyorum. hayır istediğimi sorduklarında rahat bırakılmak olduğunu söyleyip rahat bırakılsam da yakamı rahat bırakmayan e şimdi nolacak düşünceleri?! fuck.

14 Ekim 2012 Pazar

efendim, asıl mesele iyi dinleyip eşzamanlı olarak ağzını tutabilmekte, neyi nerde ve ne zaman yapacağını bilmekte. yani kafada. bi yerde iki dilinin ucunda!! belki ben bişi öğrendim bugün, belki bir insanın bir yarasını deştim. belki hepimiz malız ama en önemlisi büyük büyük büsbüyük yanlışlardayız, yanlış insanların yanındayız kısa süreli ilişkilerde.. bunun arkasındaki sebepleri arıyor kimileri, manidar cevaplar geliyor ben şu insandan sonra şöyle oldum, yaratılışımda var, ben pek kadın gibi değilim tarzında. aslında bunların hiçbir şeyle alakası yok kocaman boşluklar var hayatta. yeni insanlar aratan, hiç memnun oldurmayan sebepler var insanların hayatında. bu da ne biçim hayatsa kimse memnun değil arkadaş..

8 Ekim 2012 Pazartesi

ayyyy

haylaz bi o kadar hayalperest
bulutlarda gezer
martıları çok sever
gökyüzü mavisidir ona en yakışanı renklerin

7 Ekim 2012 Pazar

2hafta öncesi kütüphaneden kitap alıyordum ki kayıt yapılan yerde kitap iadesi yapan bir abla vardı. kitaplar geciktiğinde getirme süresi geçtiği günden itibaren her gün 25 kuruş olarak cezalandırılıyor. o abla 70 lira ödedi kitabı GECİKTİRDİĞİ için. o gün kitabımı da aldım.  sevdiceğimden başka kimsenin bilmediği gizli bir anlaşmayla antalyaya geldim ben, 2 gün biraz iyi gelir hava değişikliği olur ve ağlamalara iyi gelir diye.. kötü de olmadı bence benim için. isteklerim kesinleşti, şuan imkansızı istiyorum. aldığım kitabın son telim günü yarın, izmire dönmemek kitabı getirmediğim için 70 lira ödeyecek kadar yaşamak zorunda olduğum yere gitmemek istiyorum. saygılarımla.

6 Ekim 2012 Cumartesi

1hafta

pazartesileri inkılap ve edebiyat derslerim var. edebiyat derslerinden henüz dişe dokunur şeyler öğrenebilmiş değilim, ancak inkılap tarihi ve atatürk ilkeleri adıyla gördüğümüz derste çok dobra bir muallimin talebeliğini yaptığımı hissediyorum. öğretmen ve öğrenci değil, alim ve talep edenin ilişkisi yaşanıyor bence o derste. yakın tarihe dair, son 50 yıl içindeki olanları öğrenmek ufkumu açıyor, cahil olanlar cahilliğini farkedene kadar bu durumdan mutluluk duyarlarmış. ben öğrendikçe biraz kahrolsam da sonuçta bunları bilmek gerekiyor. çünkü bu tarih.geçmiş.geçmişte kalmadı, gelecek o geçmişle şekillendi. başbakanlar cumhurbaşkanları savaşlar üüüü.
bir de üniversitede olduğumuzu hatırlatan felsefe hocamız var. tarzı ve idealleri olan bir adam. yobazlığımızdaki yanlışları gösteren, sistem açıklıklarını fark ettiren bir yapısı var. eğitim sistemini külliyen eline verseler peyderpey düzeltir bence her şeyi. burnumuzun ucundaki güzel tarihi dokuya dokunamadığımızdan bahsediyor ki ne kadar haklı.. efes'te bergama'da ders işlemekten bahsediyor. dokunun içinde. hevesle zorunda olmadığım derslerine giriyoruz sevdiceğimle.. psikolojiye giriş dersinde ingilizce olan derse biraz fransız kaldığımdan mıdır nedir hocayı çok sevdim. elbetteki çok çalışmak gerekiyor, hakkını vererek araştırıp durumu toparlamak gerekiyor.bu ders hakkında daha sonra daha çok fikir sahibi olduğunda yazarım yine..

2 Ekim 2012 Salı

anı

anılarla ilgili büyük skıntılarım var aslında, şöyle ki; bir anını anlat deseler 20 yıllık ömrümün 15 yıldır bilinçli geçen anlarında akla ilk anlarda gelen zamana sıkışmış, sıkışıklığı hafızada yer açmış ve büyük önemler addeden hatrıma gelecek hatıralarım yok benim. ben 14-15 yaşımdayken de yoktu ki yazılı sınavında bunu soran edebiyat hocama 50 puanlık büyük riskle boş kağıt verebilmiştim. aslında bu da böyle bir anımdı işte..

sakin

adamın bir hayat standardı vardı, alışkanlıkları. hep yaptıkları ve yapmaya devam edeceği şeyler vardı. sabahları uyandığında kahve içmeyi, gazetesiyle günlük ibadetini tamamlamayı, müzikle beraber yürümeyi, müzik bittiğinde insanlarla iletişim kurmayı severdi. ardından gideceği yerlerde tüm işlerini halletmeyi ve 16.45te film izlemeyi alışkanlık haline getirmişti. her hafta cuma günleri film gösterimleri yapıyor, ardından izleyenlerle keyif alacağı sohbetlere girişiyordu film üzerini. çok iyi bir insan değildi, suistimal edilen tüm iyi niyetleri onu daha kötü bir insan gibi gösterip insanlığa çöpe attığına dair söylentiler duyar olmuştu. insanlıktan anladığınız tek şey dünyaya gürlemekse, kedigiller familyası bol bol gürlüyor, kükrüyor çiğ ete susamış vaziyette. ah ah şu nefret duygusundan arınabilse insanlık dediğiniz 2kulaklı tek ağızlı meret, tek kulağını kullanıp ağzını 2 açmasa.. inanın ben bu kadar sakin görünmezdim